Büyük Menderes'in Arşipel'e aktığı yerin yanında, Ege denizinin mavi dalgalarıyla sarılı Miletos yarımadası uzanır. Oradaki bir kralın, her biri birbirinden güzel üç kızı vardı. İki büyük kızı isteyen isteyeneydi. Kızlar hemen evlendiler. Psykhe adlı en küçükleri kardeşlerinden o kadar güzeldi ki, ona karşı sevgiden daha öte bir şey - derin hayranlık duyuluyordu. Hemen hemen herkes ona bir tanrıçaya tapıldığı gibi tapıyordu. Artık güzellik tanrıçası Aphrodite'nin iki beyaz memesi üzerine değil, fakat Psykhe'nin başı üzerine yemin ediliyordu. Artık Aphrodite tapınağına dönüp bakan yoktu. Ona ak güvercin ve kumrular getirmiyorlardı.
Ne de mihrabında yakılan kurbanların dumanı heykelinin önünde telleniyordu. Tanrıçanın önünde yalnız eski kurbanların soğuk külleri yığılıyordu. Bu hale Aphrodite çok kızdı. Hemen oğlu Eros (Latince Cupidon ve bazen de Amor)'u çağırdı. «Şimdi git! Bana meydan okuyan o şırfıntının göğsüne sevgi okunu sapla. Amma şırfıntı yakışıklı bir delikanlıya değil, fakat insanların en çirkinine âşık olarak rezil olsun», dedi.
Eros kanatlarını pırıldatarak uçtu, lâkin kızı görünce hayran kaldı, yanlışlıkla oku kendi yüreğine işletti, ve kızın deli divane âşığı oldu.
Psykhe'nin babası, kızı bir isteyen çıkmadığını görünce bir kâhine başvurmuş ve ondan ne yapılmasını sormuş. Apollon'un bir papazı olan kâhin, kızın, gece yarısı Miletos'un kuzeyindeki Samson (Mikale) dağının bir uçurumunun kenarına götürülmesini, ve orada kıza koca olarak büyük bir yılanın gelip onu alacağını söyledi. Baba ve ana ağlaya ağlaya çocuğu uçurumun kenarına götürdüler.
Ne var ki, kız orada dururken, rüzgârın en güzeli, masmavi ve tatlı Meltem (Zephyros) kanatlarıyla yelpazeleye yelpazeleye geldi ve kızı -tatlı bir düş görüyormuş gibi- kaldırıp yumuşak bir çimenliğin üzerine götürüp bıraktı. Kız uykuya dalmıştı. Uyanınca kuşlar cıvıldıyordu. Gönül açıcı bir yerdi orası. Kızın biraz ötesinde küçük ve berrak bir gölün üzerinde hayal sarayı imiş gibi bir yapı yükseliyordu. Oradan tatlı sesler Psykhe'yi davet etti, ve kız oraya varınca ona «Burası senindir; biz senin hizmetçilerin peri kızlarıyız. Senin hemen yanındayız, yalnız gece görünmeyiz», dediler. Psykhe orada yıkandı, süslendi. Akşam oldu, güneş bir renk çıldırışı ortasında uzakta engine daldı. Artık geceydi, sessizlik göklerde parıldayan binlerce yıldızı dinliyordu. O gece kızın gerdek gecesiydi, kızın tanımadığı kocası gelecekti. Genç bir bakirenin gerdek gecesi yatakta kocasını beklerken duyduğu heyecanla kızın yüreği, öksecinin avucunda çırpınan kuş kanatları gibi çarpıyordu. nihayet karanlıkta kocası geldi. Karanlıkta görünmüyordu, ama yılan değil bir insandı. Adam gün ağarmazdan önce gitti. Kocası her gece geliyor ve tan yeri kızarmazdan önce gidiyordu. Kız bu tuhaf ve tuhaf olduğu kadar hoş olan hale şaşıyordu. Ne var ki, eninde sonunda bu hale alıştı; günleri geceleri beklemekle geçiyordu.
Aradan epeyce zaman geçtikten sonra Psykhe kendisinden haber alamamış olan ana, baba ve kardeşlerinin, kendisini bir yılanın hükmünde sanarak keder içinde olacaklarını düşünüp üzülüyor, ve geceleyin kocasından gidip onları görmek iznini istiyordu. Psykhe'nin okşayışları ve tatlı sesinin yalvarışları o kadar dayanılmaz şeylerdi ki kocası istenen izni verdi.
Psykhe kız kardeşlerini gördü, ve onlara her şeyi anlattı. Psykhe'yi kıskanan kardeşleri kendisini göstermeyişine bakılırsa kocasının bir ejderha olacağını ve eninde sonunda ona bir fenalık edeceğini, onun için kocası uyurken bir eline kandil ve bir eline de bıçak alarak gidip onu görmesini tembih ettiler. Kız istemeye istemeye söylendiği gibi yaptı. Adamı seviyordu, öldürmek istemiyordu ama hiç olmazsa yüzünü görürdü ya. Onu uyurken gördü ve ona bir kat daha aşık oldu. Ona bakarken sanki büyülenmişti, gözlerini ve gönlünü sevgilisinin güzelliğiyle doyuramıyordu. Elleri titriyordu, kandilden bir damla kızgın yağ Eros'un üzerine düştü, bıçak da yerde çakırdadı. Eros uyandı, hazin hazin baktı ve bir şey demeden çıkıp gitti.
Olympos dağındaki odasına dönen Aphrodite yaralı oğlunu gidip gördü. Kız ise, elverir ki af edilsin, işlediği suç için ne kadar ağır olursa olsun her çileyi çekmeye razı olduğunu Aphrodite'ye söyledi. Bunun üzerine Aphrodite birbiriyle karıştırılmış buğday, arpa, susam, afyon ve başka tohumları kızın önüne dağ gibi yığdı, ve bunları bir gün içinde çeşit çeşit ayırmasını söyledi. Karıncalar Psykhe'ye acıdılar. Sevenlere herkes acır ve her şey yardım eder. Karıncalar alay alay, ordu ordu yetiştiler, ve hemen tohumları ayırdılar.
Aphrodite kızın bu işi başardığına kızdı, ve ona her seferinde bir öncekinden daha güç bir iş buyurdu. Ama Psykhe'ye nehirler, dağlar ve orman yardım ediyorlardı. Çileler arasında Styks nehrinin bir şelâlesinin tepesinden bir kova su almak da vardı. O kara sulu, cehennem nehri Styks ki, tanrılar en büyük yeminlerini onun suları üzerinde yaparlardı. Bu işte Psykhe'ye bir kartal yardım etti. Sonunda Aphrodite kıza bir kutu verdi ve ondan cehenneme gitmesini ve orada Prosperina'dan kutuyu güzellikle doldurmasını rica etmesini ve kutuyu açmadan getirmesini emretti. Psykhe (yani insan ruhu) cehenneme de gitti, ruhları cehennemin Akheron nehrinin bir kıyısından ötekine taşıyan kayıkçı Kharon'a yürekler paralayıcı bir tarzda yalvarır. Kutuyu Prosperina'ya doldurttuktan sonra geri dönerken, bunca çileden sonra eni konu zayıflamış ve yıpranmış haline güzellik katıp sevgilisine güzel gözükmek için kutuyu açar ve kutudan çıkan bir kokuyla uyanılması güç, ağır bir uykuya varır.
Eros ise Aphrodite tarafından odasına kilitlenmişti, ama pencere açıktı ya. Sevginin ise kanatları vardı. Eros Zeus'tan ambrosia yani içilince insana ölümsüzlük veren şaraptan aldı. Psykhe yani insan gönlü ölümsüz oldu. Gönül ile sevgi birbirine kavuşunca hiç ayrılabilir mi? Eros kızın gözlerinden uykuyu sildi ve ona «Artık beraber yaşayacağız, ve ölümlü insanlara birbirlerini sevmeyi öğreteceğiz», dedi. Bu çiftten gençlik ve sevinç doğdu.
Anadolu Efsaneleri
Halikarnas Balıkçısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder