Loading

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Avcı ile Kuş

Kuşun biri, hile ve tuzakla yakalanmıştı. Kuş, kendini yakalayana dedi ki:
“ Ey efendi! Sen hayatında birçok sığır ve koyun yemişsindir; birçok deve de kur­ban etmişsindir! Sen onların etleriyle dahî doymadın, benim bedenimle mi doyacaksın?! Beni serbest bırak da, sana üç öğüt vereyim. Vereyim de, bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım? O üç öğüdümün birincisini senin elinde vereyim, ikinci öğüdümü sa­manla karışık balçıktan yapılmış damının üstünde vereyim. Üçüncüsünü de ağacın üstüne konunca söylerim. Sen, bu üç öğüt yüzünden mes’ûd olursun! Elinde iken vereceğim öğüt şudur:
Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!

Kuş o değerli olan ilk öğüdü söyleyince, kendini yakalamış olan el gevşedi, âzâd oldu, uçtu ve duvarın üstüne kondu. Orada ikinci öğüdünü söyledi:
Bir de geçmiş gitmiş şeye gam çekme! Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme!

Ondan sonra dedi ki:
“ A efendi, içimde on dirhem ağırlığında çok kıymetli, eşi bulunmaz bir inci vardır! O inci, seni de, çocuklarını da devlete ve saadete kavuştururdu! Fakat, kısmetin değilmiş; dünyada eşi bulunmayan o inciyi kaçırdın!”

Bunun üzerine avcı feryâd-ı figân etmeye koyuldu. Kuş, avcının bu hareketi üzerine:
“-Sakın «Geçmiş bir şeye gam çekme!» demedim mi!?” dedi. “Mâdem ki inci elinden gitti, neden gam çekiyorsun? Sonra, bir de sana, «Olmayacak şeye sakın aldanma!» demedim mi!?” dedi.
Ve devamla:
“ A aslanım; benim kendim üç dirhem gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?”

Adam kendine geldi de:
“ Pekiyi!” dedi. “Haydi, o üçüncü öğüdü de söyle!”
“ Evet!” dedi kuş. “Öbür öğütleri tuttun da, üçüncüsünü sana bedâva söyleyeyim, öyle mi?"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder