Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler
Abraham Harold Maslow
Kuraldışı Yayınları, 1996 İstanbul, çeviren H. Koray Sönmez
Bölüm 3, sf 41-50
~
"İLAHÎ" DENEYİMLER YA DA AŞKIN BİLİNÇ DENEYİMLERİ
Bütün büyük dinlerin (Konfüçyizm bir din olarak görülmese bile) başlangıcında, özünde, aslında ve evrensel merkezinde, duyarlılığı yoğun olan bir peygamberin ya da gören bir kişinin kendisine özgü, yalnız ve kişisel aydınlanması, vecd ya da içe doğuş (revelation) deneyimleri vardır. Büyük dinler, açığa çıkarılmış olan kendi gerçekliklerinin, işlevlerinin ve peygamberlerinin yaşamış olduğu bu orijinal mistik deneyimin insanlığa ulaştırılmasında kendilerini tek sözcü olarak görürler ve bunu sürekli kılmak için çalışırlar.
Ama son zamanlarda konuyla ilgili birçok psikoloğun araştırma yaptığı, bu içe doğuş ve mistik aydınlanma olaylarının "doruk deneyimler"
1 başlığı altında ele alınabileceği görülmeye başlandı. Yani, kesin bir biçimde söyleyebiliriz ki, doğaüstü diye bilinen tüm içe doğuş olayları ve benzerleri, aslında tamamen ve kesin bir biçimde doğal, güncel ve yaşamın içinde varolan, insana ait doruk deneyimlerdir ve şimdiye kadar kavramsal, kültürel ve dilbilimsel çalışmalar olarak değerlendirilmiş olmalarına karşın
artık incelenebilmektedirler.
Kısaca, bugün geçmişte olmuş ve ancak doğaüstücü yollarla açıklanabilmiş olaylar üzerinde çalışmalar yapabiliriz. Böylelikle, dini de bütün yönleri ve anlamları ile inceleyebilir, bilimin sınırlarının dışında bırakmak yerine onun bir parçası durumuna getirebiliriz.
Bu tür bir çalışma, bizi daha akla yakın bir hipoteze götürüyor; tüm mistik veya doruk deneyimler aynıdır ve her zaman için de böyle olmuştur. Bütün dinler de özünde aynıdır ve bu her zaman da böyle olmuştur. Bu nedenle, ortak bulundukları noktalarda birleştirilmeye ve bu doğrultuda öğretilmeleri gereği fikrinde birleşilmelidir. Demek ki, doruk deneyimler olarak tanımladıklarımızın öğretmeye çalıştıkları da ortaktır. (Bu aydınlanmalarla ilgili herhangi değişik bir veri, uzay ve zamanda meydana gelen değişik konumlanmalar olarak ele alınmalı ve böylece genişletilebilir, sınırlandırılabilir olarak kabul edilmelidir. İşte bu ortak şey, bütün lokalizmlerden arındırıldığında geriye kalan, bazı dillerin ve felsefelerin ayrı ve köktenbilimci tanımlamalarından ve birçok etmenden arındırılmış "ilahî (core-religious) deneyimler" ya da "aşkın bilinç (transcendent) deneyimleri"dir.
Bunu daha iyi anlayabilmek için genel olarak peygamberleri, örgütleyici ve yasa koyuculardan ayrı "soyutlanmış" bir tip olarak incelemek zorundayız. (Burada bu "soyut" tipin, karikatürize edilebileceğini tahmin edebiliyorum, ancak bu burada ele aldığımız sorun ile ilgili düşünebilmemize yardıma olacaktır)
2.
Peygamberin karakter özelliği, kendi kişisel deneyimleri aracılığı ile dünya, evren, ahlak ve Tanrı hakkında kendi gerçeğini, kendi içsel kimliğini bulmuş ve tüm bunları içe doğuş olarak değerlendirmiş yalnız bir adam olmasıdır. Genellikle, belki de her zaman büyük dinlerin peygamberleri bu deneyimleri tek başlarına oldukları bir zamanda yaşamışlardır.
Özellik olarak yasa koyucu bu soyut tip, kiliseye ait, koruyucu bir örgüt adamı, örgütün yöneticisi, başkanı ve bu içe doğuş olayını temel alarak biçimlendirdiği örgüte bağlı bir kimse olarak karşımıza çıkar. Örgütlerle ilgili tüm deneyimlerimizden ve bildiklerimizden yola çıkarak, insan topluluklarını böyle bir örgüte, (peygamberin kendisine ve görüntüsüne olduğu gibi) ya da en azından peygamberin görüntüsüne sahip örgütün söylemine kolaylıkla bağlanacağını biliyoruz. Daha da ileriye giderek, (sadece dinî örgütleri değil, buna benzer gelişim gösteren bütün devrimci örgütleri kastediyorum, örneğin komünist parti) bu örgütlerin, orijinal içe doğuş olaylarının, mistik deneyimlerin veya doruk deneyimlerin grup kullanımını kolaylaştırmak ve idarî uygulamalar yapabilmek için ortaya çıkarılmış birer izin kartı ya da IBM uyarlamaları olduğunu söyleyebilirim.
Burada, bize yardıma olması adına, henüz yeni olan ve dorukçu olmayan kişiler üzerinde yapılmış bir pilot araştırmadan bahsetmek istiyorum. Gene Nameche ile birlikte yaptığım ilk araştırmalarda bu "dorukçu olmayan" deyimini kullandım çünkü doruk deneyimleri bazı kişilerin yaşadığını, diğerlerinin ise yaşamadıklarını düşünüyordum. Ama bilgi topladıkça ve soru sormakta daha da ustalaştıkça, doruk deneyimlerle ilgili bilgi veren dorukçuların oranının gittikçe arttığını gördüm (Ek F'ye, heyecan veren duygusal iletişimler için bakabilirsiniz). Sonuç olarak, herkesin doruk deneyimler yaşayabileceğini düşünmeye ve böyle bir deneyim yaşamamış birisi karşıma çıkarsa ve yaşamadığına dair bir bilgi verirse daha fazla şaşıracağımı düşünmeye başladım. Sonuçta dorukçu olmayan deyimini, bu deneyimi yaşamamış kişiler için değil, bu deneyimlerden korkan, onları bastıran, reddeden, onlara sırt çeviren ve "unutan" kişiler için kullanmaya başladım. Doruk deneyimlere karşı olumsuz tepkiler veren kişilere yönelik başlangıçtaki çalışmam sonraları neden bazı kişilerin böylesi deneyimleri reddettiklerine ilişkin izlenimler elde etmeme de neden oldu.
Karakter yapısının (Weltanschaung'unun ya da yaşam biçiminin) aşırı biçimde tutucu, tamamen akılcı ya da "maddeci'' olmaya zorladığı herhangi bir kişi dorukçu olmamaya eğilim göstermektedir. Yani, böylesi bir yaşam görüşü, kişiyi kendi doruk ya da aşkın bilinç deneyimlerini bir tür delilik, kontrolün tamamen kaybı ve akılcı olmayan duyguların akını... vs olarak görmeye yönlendirmektedir. Delirmekten korkan ve bunu engellemek için, dengeli ve kontrollü olmaya çalışan, gerçeğe dört elle sarılan kişi, bu doruk deneyimler karşısında korkuya kapılarak bunları safdışı bırakmaya çalışmaktadır. Kendi yaşamında, duygularını reddeden ve kontrol altında tutmaya çalışan obsesif kompülsif bir kişilik yapısı, kontrolün kaybı olarak görülen doruk deneyimlere karşı savunma mekanizmaları geliştirmek ve onları tamamen dışlamak için yeterlidir. Burada inançlı bir Marksist ile ilgili bir örnek vermek istiyorum: Bu kişi, doruk deneyimini reddeden, daha doğrusu deneyimine sırt çeviren birisiydi ve bunun sonuç olarak özel bir durum olduğunu kabul etmesine rağmen, yine de bunun önemsiz olduğunu, en iyisinin bunu unutmak olacağını çünkü bu deneyimin kendisinin yaşamla ilgili maddeci mekanistik felsefesi ile çeliştiğini söyleyen birisiydi. 19. yy. biliminin duygudışı bakış açısına sahip dorukçu olmayan birkaç kişi de, mantıklı ve akılcı olmayan hiçbir şeyin yaşamda değer bulamayacağı görüşünü savunuyorlardı. (Aşırı uygulamacı yani, aşırı amaç merkezli kişilerin de dorukçu olmayan sınıfına dahil olabileceklerini düşünüyorum. Çünkü bu tür deneyimler, onların bakış açısına göre ne para kazandınr, ne ekmek pişirir, ne de odun kesmeye yardıma olur. Bu reddediş aynı zamanda kendi içlerinde neler olup bittiğinin farkına bile varmayan, "Concrète à la Goldstein" tipi için de geçerlidir). Sonuç olarak, bazı durumlarda "dorukçu" olmamaya karşı açıklamalar bulmakta zorlandığımı eklemeliyim.
Eğer izin verirseniz, peygamber ve rahip arasındaki ilişkiyi (yalnız mistik ve örgütlenmiş din arasındaki ilişkiyi), henüz gelişmekte olan ve daha geçerli kılınmamış "dorukçu olan" ve "dorukçu olmayan" kavramları arasındaki ilişkiye benzetmek istiyorum. Tarih boyunca dünyada epey teolojinin, epey sözel dinin bu sıradışı liderlerin sıradışı mistik yaşantılarını, sözcüklere ve sözel formüllere dökme gereksiniminde olmuş olduklarını söyleyebiliriz. Kısaca örgütsel din, doruk deneyimleri, dorukçu olmayanlara aktarma, öğretme ve uygulama gibi alanlarda çaba göstermiş bir kurum olarak düşünülebilir. İşin genelde en zor yanı, bu işin dorukçu olmayanların eline bırakılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun ise, en azından insanlığın şimdiye kadar ilgili olduğu kısmıyla, boşa çıkmış olan çabalar olmasını beklemekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Doruk deneyimler ve deneysel gerçeklikleri, dorukçu olmayanlara en azından sadece sözlerle (doğal olarak dorukçu olmayanlar tarafından değil) kolaylıkla aktarılamamaktadır. Genelde insanlar arasında meydana gelen şey, (reddeden, naif ve eğitimsiz kişiler arasında) orijinal, kutsal açığa çıkış ve kutsal olan eylemleri yaşamaktansa, bu deneyimle ilgili tüm sembolleri, sözleri, heykelleri, ayinleri basitçe somutlaştırmak ve onları işlevsel ve aslından ayrı süreçler biçiminde uygulamak olmaktadır. Yani kısaca bu, tüm dinlerin temelde karşı çıktığı putlaştırmanın (fetişizmin) ta kendisi durumuna gelmektedir.