Loading

20 Kasım 2014 Perşembe

Hayatı ve Eserleri & İmam Gazalî

El-Munkizü Mine’d-Dalâl
İmam Gazalî
1990, 4. basım, 20000 adet. Millî Eğitim Basımevi. Çeviren: Hilmi Güngör

~

ÖNSÖZ

Hicrî beşinci yüzyılda İslâm memleketlerinde bir şaşkınlık hüküm sürüyordu. Bir taraftan türlü dinî fırkalara mensup olanlar halkın zihnini karıştırıyor, diğer taraftan felsefe ile uğraşanlar İslâm akidesine aykırı bazı fikirler yayıyorlardı. Ehl-i sünnet mezhebinden olan âlimler bununla mücadele ettiler. Bu mücadelenin ön safında bulunanlardan biri de " El-Munkizü Mine’d-Dalâl"ı yazan büyük İslâm âlimi Gazalî olmuştur.

Gazalî'nin asıl adı Muhammed'dir. İslâm dinine yaptığı büyük hizmetlerden dolayı İslâm âleminde "İmam, Zeyn-üd-din, Hüccet-ül-İslam" gibi şanına lâyık büyük unvanlarla anılır. 450 (1058) tarihinde Horasan'da, bugün adı Meşhed olan, Tus şehri civarında "Gazale" köyünde doğmuş ve bilâhare doğduğu köye nispetle Gazalî adını almıştır. Bu hususta şöyle bir rivayet daha vardır: Babası fakir ve okumamış bir adamdı. Yün eğilip dükkânında satardı. Arapçada zanaatı eğirmek olan kimseye "Gazzal" sıfatı verilir. Büyük âlim, babasının zanaatı dolayısıyla "Gazzalî" adını aldı.

Her iki rivayet de muteber kitaplarda kaydedilmiştir. Ancak amcası da ulemadan olup "Büyük Gazalî" adıyla tarihe geçmiştir. Bu zatın, kardeşinin yün eğirme zanaatıyla bir ilgisi yoktur. Bu cihetle birinci rivayete göre Gazalî adını aldığı anlaşılır. Memleketimizde büyük âlimin adı hep "Gazalî" tarzında söylendiği için biz de bu şekli kabul ettik.

Gazalî, tahsilini Tus'ta yaptı. Sonra Curcan'a gitti, orada Şafiî fıkhını tahsil etti. Memleketine dönerken yolda başından şöyle bir vaka geçti:

Beraber yolculuk yaptığı kervanın yolunu eşkıya kesti. Bütün yolcuları soydular. Gazalî'nin, içinde notları bulunan torbasını da aldılar. Gazalî başkanlarına müracaat etti. Senelerce ömür sarf edip elde ettiği bilgilere ait notlarının torbada olduğunu ve bu notların kendilerine hiçbir faydası olmayacağını anlatarak geri verilmesini istedi. Başkan gülümsedi: "Elinden kâğıt parçaları alınınca cahil kalıyorsun. Bilgi böyle mi olur?" dedi, adamlarına torbanın geri verilmesini söyledi. Gazalî bu sözden ders alarak Tus'ta üç sene bu notları ezberlemekle meşgul oldu. Sonra Nişabur'a gitti "İmam-ül-haremeyn" adını taşıyan büyük âlimden ders almaya başladı. Hocası onu çok beğenirdi. Hattâ son zamanlarda zekâsına gıpta ederdi. Gazalî bu sıralarda daha genç yaşında iken eser telifine başladı ve şöhret kazandı. Hocası vefat edince Bağdat'a bağlı bulunan ve bugünkü adı Samra olan "Serre men rea" şehrine gidip değerli âlimleri himaye etmekle tanınmış meşhur vezir "Nizam-ül-Mülk"ün ikram ve tazimine mazhar oldu. 484 tarihinde Bağdat'taki "Medrese-i Nizamiye"nin müderrisliğine tayin olundu. Dört sene sonra -sebebi tercüme olunan bir risalede tafsilatıyla görüleceği üzere- tedrisi bıraktı, Şam'a vardı. İki seneye yakın orada kaldı. Sonra ziyaret için Kudüs'e ve Hicaz'a gitti. Nihayet vatanına döndü. On sene kadar inzivada yaşadı. Sonra -kendi tabiriyle- vaktin padişahı1 onu Nişabur'a gitmeye davet etti. Orada yeniden tedrise başladı. Fakat bilâhare bu vazifeyi de bırakarak Tus'a döndü. Yaptırdığı bir tekke ile bir medresede tedris ve irşat ile meşgul oldu. 14 Cemaziyelâhir 505 (1111) tarihinde 55 (53) yaşında vefat etti. Mezarı Tus'ta meşhur şair Firdevsî'nin mezarı karşısındadır.

Gazalî çok eser bırakmış verimli bir müelliftir, eserlerinden birkaçı şunlardır: İhyâu Ulûm-id-dîn, Tehâfüt-ül-Felâsife, Minhâc-ül-âbidîn, Mişkât-ül-envâr, El-Munkizü Mine’d-Dalâl, El-Kıstâs-ül-müstakim, İlcâm-ül-avâm an ilm-il-kelâm, El-madnunu bihi alâ-gayri ehlili, Faysal-üt-tefrika beynel-İslâmi ve-'z- Zendaka, Eyyüh-el-veled, Kimyâ-yı Saadet, Nasihat-ül-Mülûk vd.

Son iki kitap Farisî diliyle yazılmış, sonraları Arapça'ya ve diğer lisanlara tercüme edilmiştir. Bu eserlerin en meşhuru "İhyâu Ulûm-id-Dîn" ile "Tehafût-ül Felâsife"dir.

Gazalî daha çocukken babası öldü. Öleceğine yakın oğulları Muhammed ile Ahmed'i (Gazalî ile küçük biraderini) bir sofinin eline teslim etti. Pek az olan malını da onlara bıraktı. Babadan kalan mal bitince, sofi geçimlerini sağlamak maksadıyla onları bir medreseye yerleştirdi. Sonraları Gazalî bu hâdiseye işaret ederek: "Biz Allah rızası için ilim tahsiline başlamadık. Fakat ilim Allah rızası için olmaktan başka bir gayeyi kabul etmedi." tarzında çok büyük bir söz söylemiştir. Gazalî'nin bir müddet o sofinin yanında bulunması onun ruhu üzerinde mühim bir tesir bırakmış, bilâhare o da tasavvuf tarikine girmiştir.

Gazalî felsefecilere çok muarızdır. Yukarıda adı geçen ve felsefeyi tenkit eden "Tehafût-ül-Felâsife" adındaki kitabını İbn-i Sina'ya karşı yazmıştır. Buna meşhur İslâm filozofu Endülüslü İbn Rüşd "Tehafût-ü-Tehafût-ül-Felâsife" adlı kitabıyla cevap vermiştir. Fatih Sultan Mehmet, devrinin âlimlerinden Hocazade Mustafa ile Tus'lu Alâeddin'e bu iki kitabın muhakemesi, hakkında birer kitap yazmalarını emretmiş, Hocazade'nin Gazalî'yi müdafaa eden kitabı çok şöhret kazanmıştır. Rumî 1303 tarihinde Gazalî'nin, İbn Rüşd'ün ve Hocazade'nin eserleri bir arada Kahire'de basılmıştır.

Gazalî, "El-Munkiz" risalesini de felsefecilerle Talimiyecilere karşı yazmıştır. Kitabın sonunda bu ciheti açıkça anlatıyor. Gerçi başka bahislere de temas etmiştir, fakat en çok bunlar hakkında mütalâa yürütmüştür, felsefecilere dair herkesin az çok fikri vardır. Fakat Talimiyeciler kimlerdir? Bunlara İsmailiye, Bâtıniye de denir. Birtakım adları daha vardır. Horasan taraflarında "Ehl-i talim" adıyla tanınmışlardır. Mezhepleri hakkında bilgisi olmayan kimselerin aydınlanmaya ihtiyaçları olacağı şüphesizdir. Tercümede bunlara dair not şeklinde biraz malûmat verilmekte ise de burada birkaç satırla biraz açıklamak faydadan hâli olamaz. Mezhebin adından mahiyeti hakkında fikir edinmek mümkündür. Fakat biraz derinleştirildiği zaman içinden pek çıkılamayacak bir hal aldığı görülür. Gazalî de böyle diyor. Bu mezhep erbabı, hakikatlerin akıl ile ispat olunabileceğini kabul etmezler. Her şeyi; masum, yani günahtan sakınmak melekesine sahip bir muallimden öğrenmek iktiza ettiğini iddia ederler. Bu muallim, onların itikadınca, Hazreti Ali evlâdındandır. Kendini belli etmeyerek memleketleri dolaşır. Onun adına, "Daî" denilen birtakım kimseler mezhebi yaymağa gayret ederler. Bu daîlerden biri olan, meşhur "Hasan Sabbah" tarihte büyük bir şöhret bırakmıştır.

Müellif bu risalede söz aralarında kendi hal tercümesine ve ilmî hüviyetine dair de çok kıymetli malûmat vermiştir. Okuyanlar bu hususta çok şeylere vâkıf olurlar. Hattâ bu risale okunduktan sonra ona dair yazılmış bazı yazıların düzeltilmeye muhtaç olduğu görülür.

Gazalî'nin bu risalede temas ettiği birçok meseleler içinde en çok dikkatli çeken ve insanı düşündüren bir nokta vardır ki onu anlatmadan geçmek doğru olamaz: Meşhur Fransız filozofu Dekart (Descartes)'tan (1596-1650) beş buçuk asır kadar evvel dünyaya gelmiş olan bu büyük adam, Dekart gibi, "ihsasat" ve "akliyat"a dayanan bilgilere tamamıyla itimat edilemeyeceğini daha o zaman ortaya atmış, fikrini misallerle tesbit etmiştir. Kitapta "Safsataya kapılarak ilimleri inkâr ettiğime dair" başlıklı kısmı dikkatle okuyanlar göreceklerdir ki Gazalî de Dekart gibi bir müddet temelli bilgi edininceye kadar bütün bilgilerden şüphe etmiştir. Nihayet "zarurî" yani delile muhtaç olmayan bedihî bilgileri temelli bilgi olarak kabul edip şüphecilikten kurtulmuş, kendisini şüphecilikten kurtardığı için de mutasavvıf bir müslümana yakışır tarzda Cenab-ı Hakk'a hamdetmiştir.

Gazalî, çağdaşı olan büyük âlimler kadar meseleleri aklî ve mantıkî usullerle ispat için delil tertibinde mahir olduğu halde kalbî duyguları, başka tabir ile nakli aklî delillerden üstün tutar. O, Talimiyecilerin "Talime ve muallime ihtiyaç vardır" fikrini kabul etmiştir. Ancak muallim meselesinde onlardan ayrılmıştır. "Bizim muallimimiz Hazreti Muhammed'dir" diyor. O, nübüvvete, yani peygamberliğe bağlıdır. Her hakikatin onun ile aydınlanacağına kanîdir. Aklî muhakeme ile hakikatlere erileceğini imkânsız sayar. Hülâsa hakikati dinde arar. İşte bu sebeple, bir meseleyi çözmek için aklî delilleri tertip etmekte insanı hayrete düşüren İbn-i Sina'yı tenkit etmiş ve ona karşı Tehafût kitabını yazmıştır. Bununla beraber İbn-i Sina ile Farabî'nin felsefedeki kudretlerini hiçbir müslüman âlimde bulamadığını itiraf etmiştir.

Mehmet Ali Ayni, Gazalî'nin üslubu hakkında şöyle der:
"Hem bu kadar rengin ve rakik ve hem pürmaâni bir üslûp hiçbir edebiyatta hemen maruf değildir. İşte bundan dolayıdır ki Gazalî'nin harfiyyen tercüme-i asârındaki usret fevkalâde olup bu ise şayanı eseftir."

Bu söz doğrudur, şu küçük risaleyi tercüme ederken bazı yerlerde epeyce yoruldum. O gibi yerlerde manâya tamamıyla sadık kalmakla beraber ifadenin Türkçemize uygun olması ve mananın iyice anlaşılabilmesi için ufak tefek üslûp tasarruflarında bulunmayı muvafık buldum. Böyle yerler pek azdır.

Risalede birçok eski terimler bulunmaktadır. Bu terimlerden birçoğunun bugün kabul edilmiş Türkçe karşılıkları vardır. Ancak bu karşılıklardan bir kısmının yazı diline girmediği ve bu sebeple birçok okuryazar kimselerce bilinmediği de bir hakikattir.

Klâsikleri tercüme ettirmekten maksat bunların okunmasını sağlamaktır. Bir insan okuduğu bir kitapta sık sık kendince "alışılmış" olmayan kelimelerle karşılaşırsa mütalaadan zevk almaz. Bu da okuyucuların sayısını azaltır. Bu düşünce ile yazı diline henüz girmemiş olan bir kısım yeni terimleri kullanmadım. Lâzım gelen yerlerde kullandığım eski terimlerin manalarını not şeklinde açıkladım. (*)

Hilmi Güngör

(*) Müellifin biyografisi için Bkz. İslâm Ansiklopedisi, Cz. 37, s. 748-760.

El-Munkizü Mine’d-Dalâl'ın Rahmi Balaban tarafından, Sapıklıktan Kurtuluş adıyla yayımlanmış bir tercümesi varsa da maâlen denecek şekilde sathî ve muhtasardır. Eserin Garp dillerinden birine olan tercümesinden dilimize çevrildiği, asıl metne uymaması dolayısıyla, söylenebilir. Bkz. Hakikat Yollarında serisi No. 1, Gazalî, Sapıklıktan Kurtuluş, M. Rahmi Balaban, Gayret Kitabevi, İstanbul 1947, 16 sahife.

1. Bu davet 499 (1105) tarihinde vuku bulmuştur. Gazalî'nin halife unvanı kullanmayıp padişah dediğine göre bu zatın Selçukîlerden Melikşah'ın oğlu Mehmet Gıyaseddin olması gerektir. [metne dönüş ↩]
~

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder