Bir zamanlar tuhaf bir yaşlı adam vardı. Köylerin gürültüsünden kaçıp sığındığı bir mağarada yaşıyordu. Büyücü olarak nam saldığı için, ondan büyü sanatını öğrenmeyi ümit eden öğrencileri vardı. Ama onun aklında hiç böyle şeyler yoktu. Tek isteği, bilmediği ama sürekli gerçekleştiğinden emin olduğu şeyin ne olduğunu öğrenmekti. Üzerinde düşünülmesi mümkün olmayan şeyin üzerinde uzun bir süre düşündükten sonra, içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için çareyi, eline bir parça kırmızı tebeşir alıp mağarasının duvarlarına türlü türlü şekiller çizmekte buldu. Amacı, bilmediği şeyin neye benzediğini bulmaktı. Birçok denemeden sonra aklına bir daire çizmek geldi. "Bu doğru," diye hissetti, "şimdi içine bir de dörtgen çizmeli", ve böylesi çok daha iyiydi. Öğrenciler merak içindeydi ama tek bildikleri yaşlı adama bir haller olduğuydu; ne yaptığını öğrenmek için yanıp tutuşuyorlardı. Ona, "İçeride ne yapıyorsun?" diye sordular.
Ama yaşlı adam yanıt vermedi. Sonra duvardaki şekilleri keşfettiler ve "İşte bu!" dediler, ve bunları taklit ettiler. Fakat böyle yapmakla, farkına varmadan tüm süreci tersine çevirdiler: sonucu başa alarak bu sonuca yol açan süreci baştan başlatmayı umdular.
O zamanlar böyle olmuştu işte ve bugün de hâlâ öyle oluyor.
~
Dört Arketip, Carl Gustave Jung
Metis Yayınları, sf 61-62
Resim: bağlantı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder