Loading

5 Şubat 2012 Pazar

Kaynak Kritiği



"Tarihçi için kaynaklar tehlikeli birer kuyudur. Çünkü içine hapsolmak gibi bir tehlikeyi içerirler. Kaynağın/kuyunun dibine inip oradan çıkamamak gibi bir riski her zaman beraberinde getirirler. Bu tehlikelerden sakınmak mümkündür, ama nasıl? Elbette kaynak kritiği denilen yöntem sayesinde... Kaynaklar, bize yol gösterebileceği, ipucu sağlayabileceği gibi, eğer onlara gereken eleştirel gözle bakmayı ihmal edersek bizi yanlış tarafa da yönlendirebilirler. Kaynağın bilgisini bir diğeri ile karşılaştırmak, kaynağın bilgisini kendisi ile karşılaştırmak, bilginin iç tutarlılığını gözetmek, onu mevcut bilgi ve literatürün yanı sıra arşivle/belgelerle, günlük gazeteler ya da dergilerle ve başkaca kaynaklarla karşılaştırmak, bu bilgiyi mantık süzgecinden geçirmek, işte bütün bunlar, kaynak kritiği dediğimiz bitip tükenmek bilmeyen bir sürecin parçalarıdır."

...

"Kaynaklar, paradigmamızı, yani konuya yaklaşımımızı, konuya bakış açımızı tayin eder ya da değiştirir. Her ikisi de mümkündür. Hangisinin başına geleceğine ise araştırmacının kendisi karar verir. Yanlı kaynaklar, zaten yansız olanı var mıdır ki, paradigmamızı daraltır, karartır ve bizi kör edebilir. Körlükten kastım, olanı göremez hale gelmektir. Paradigma körlüğü, bizim bakış açımızı daraltmakla kalmaz, başka paradigmaları seçebilmemizi ve olguları görmemizi de engeller. Tarihçi için bu bir felakettir."

...

"Kaynaklar, aksine, tarihçinin varsayımını onaylayabilirler, ama tekzip de edebilirler. Varsayımı reddedilen araştırmacının başarısız olduğu söylenemez. Başarı, varsayımın ne pahasına olursa olsun onaylanması ile eşdeğer değildir. Varsayımını test eden ve onaylanmadığını gören araştırmacı için yollar açıktır. Ya onay buluncaya kadar gayretini esirgemez ya da varsayımını gözden geçirmeye karar verir. Varsayımı mı yanlıştır, yoksa doğru olmakla birlikte, onu doğrulayacak kaynaklardan mı yoksundur, dolayısıyla ava devam etmeli midir, yoksa çabası ümitsiz midir? Araştırmacı, araştırma sürecinde, bu soruları hep kafasında taşımalıdır. Kesin karar vermek için erken davranmak hatalı olabilir.

Paradigmamız ne olursa olsun, bilimsel yöntemden ayrılmadığımız sürece, varsayımlarımızı değiştirmeye hazır olmalıyız, inançlarımızla değil, bilimsel yöntemin doğuracağı sonuçlar ile yazmalıyız. Bu mümkün müdür? Güç olduğunun farkındayım. Fakat diğer yandan, araştırmamızın sonucunda varsayımımızın yanlış çıktığını belirtmek de, bilimsel bir araştırmanın sonuçlarından biri olarak kabul edilmelidir. Muhakkak varsayımımızı doğrula(t)mak için çaba harcamak ve sadece bunu yapmak, bilimsel çabanın kötüye kullanılması anlamına gelir. Varsayımımızı doğrula(t)mak için, onu yanlışlayan ya da yanlışlayabilecek olgulara sırtımızı dönmek doğru değildir. Bilimsel yöntem olarak da doğru değildir, etik olarak da..."

...

"Sadece yazılanları değil, fakat yazılmamış olanları da bu gözle incelemek gerekir. Yazılmamış, atlanmış, geçiştirilmiş, görmezden gelinmiş, üzerinde susulmuş olanı da görmek için, tarihçi olmaya ihtiyaç vardır. Yazılı bir doküman ancak dönemin genel şartları içinde analiz edilirse anlamlı olur. Belgeler kendiliğinden konuşmazlar, herkese de konuşmazlar, onları ancak konuşturabilirsiniz. Bunun için gereken formasyona sahip olmak gerekir. Dönemin girdisini çıktısını bilen bir uzman açısından her yazılı doküman kıymetlidir. Dokümanın nasıl konuşacağı, onu konuşturan tarihçinin formasyonuna, bilgisine ve soracağı sorulara bağlıdır. Sorular değiştikçe, yanıtlar da değişmeye başlar. Soru sormadan dokümanların yanıt vereceğini düşünmek ve sanmak, amatörlerin cahilliğidir. Hiçbir belge, kendisine anlamlı sorular sorulmadan konuşamaz. Belgenin dili, bizzat onu okuyan, analiz eden ve değerlendirendir. Belgeler dilsiz varlıklardır. Onların dilinden anlayan bir tarihçiye ihtiyaç duyarlar."

...

"Belgeler, bir anlamda bizim kölelerimizdir. Onları istediğimiz gibi kullanırız."

...

"Araştırmacıların belgelerin ve metinlerin mümkün olabildiğince orijinallerini görmeleri ve kullanmaları gerekir. Belgeler, birçok kez değişik metinlerde orijinalinden farklı şekilde yer alabilir. Metinler, kısaltılmış ya da değiştirilmiş olabilir. Bu, muhakkak kötü niyetle yapılmamış da olabilir. Gerçi bu da olmayacak bir ihtimal değildir."

...

"Araştırmacılar, ilk elden malzemeye rağbet etmeli ve olabildiğince özgün metinleri kullanmalıdırlar. Kitaptan kitaba, metinden metine aktarmalar kolaydır, fakat bazen yanıltıcı olabilir. Hele metin analizine soyunan araştırmacıların, özgün olmayan metinlerin değerlendirilmesine ayırdıkları zamana yazık olacaktır!"

...

"Dolayısıyla, ilk yapılması gereken, anıların sahih olup olmadığını, gerçekten de yazarı tarafından kaleme alınmış olup olmadığını saptamaktır. Sahte anıları dikkatle ayıklamak sanıldığından daha zor olabilir. Sahteliğini keşfetmek de ayrı bir dikkat ve uzmanlık ister."
...

"Fakat sade yazı üzerine kurulan anılar, sorunlu olmayı sürdürebilirler. Artık her şey, onu yayına hazırlayanların ferasetine kalmıştır. Her zaman iyi sonuçlar da alınmayabilir. Bu, yayına hazırlayanların niyetinden bağımsızdır. Özensizlik, imkânsızlık, dikkatsizlik, yanlış anlamalar, kolaycılık, siparişi yerine getirme kaygısı, matbaa aşamasındaki yanlışlıklar, denetim yoksunluğu, mürettip hataları, nihayet basım kaygıları, bütün bunlar, yayına hazırlayanların niyetlerinden bağımsız faktörlerdir ve her zaman gündemin ayrılmaz bir parçasını oluştururlar. Nihayet, elbette metni hazırlayanların öznel niyetleri her zaman özlenen düzeyde olmayabilir. Bütün bunlar metnin kaderini belirler."

...

"Anılarda sadece yazılanlar değil, ama bazen hiç yazılmayanlar da önemlidir. Yazılanlar kadar ve hatta bazen ondan da önemli olan atlanmış kısımlardır. Yanıtlar kadar yanıtlanmamış kısımlardır. Flu bırakılmış olanlardır. Bu bakımdan okuyucu dikkatli olmalıdır. Yazarın bildiğinden emin olduğumuz olaylar, eğer anılarda önemi ölçüsünde yeteri kadar yer almıyorsa, bunun üzerinde durulmalıdır. Şöyle bir dokunulup geçiştirilmiş, ama yazarın bizzat içinde olduğu, yaşadığı önemli olayları hatırlamalıyız. Yazar, uzaktan tanık olduklarını uzun uzun anlatıyor, fakat içinde yer aldığını unutmuş görünüyorsa,araştırmacı bu unutkanlığı unutmamalıdır. Metinlerde yer alan unutkanlıklar, gerçektende hafızanın bir küçük oyunu olarak kabul edilebilir. Fakat bunlar, genellikle unutulmak ya da unutturulmak istenenlerdir. Bir tarihçi için bu türden boşluklar uyarıcı olmalıdır. Bazen yazılmamış olan, yazılmış olandan daha anlamlı olabilir. Niçin hiç yazılmadığı sorusu tam da bu sırada sorulmalıdır. Yanıtını metinde bulamayız. O, artık tarihçinin analiz gücüne ve değerlendirmesine, ferasetine kalmıştır. Tarihçi bir açıklamada bulunmak zorunda da değildir, fakat boşluğu tespit etmek onun görevidir."

...

"Unutulmuş sorular, yanıtları da imkânsız hale getirir. Yanıt, soruda saklıdır. Soru, yanıttan önce gelir."

... ...

Cemil Koçak'ın Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir
kitabının ilk bölümünden seçilmiş 
kimi paragraf ve cümleler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder