Loading

3 Haziran 2012 Pazar

Ebedî Yineleme

~

Uzun bir sessizlik oldu, sessizliği bozan Breuer'in yorgun sesiydi. "Ama uyuyamıyorum, artık göğsümdeki bu baskıya dayanamıyorum." Dondurucu rüzgâr paltosundan içeri giriyordu, titreyerek atkısını boynuna daha sıkı doladı. 

Nietzsche, kendisinden beklenmeyen bir hareketle onun koluna girdi. "Dostum," diye fısıldadı, "nasıl farklı yaşanacağını size ben söyleyemem; diyelim ki söyledim, o zaman da başka birinin tasarladığı bir yaşamı yaşıyor olurdunuz. Ama Josef, sizin için yapabileceğim bir şey var. Size bir hediye verebilirim, düşüncelerimin içinden en değerlisini, en büyük fikrimi hediye edebilirim. Belki bunu siz de biraz biliyor olabilirsiniz, çünkü İnsanca, Pek İnsanca kitabımda bundan biraz söz etmiştim. Bu fikir beni bir sonraki kitabıma götüren, hatta gelecekteki bütün kitaplarıma götürecek bir kılavuz güç."

Sesi iyice alçalmıştı, ağırbaşlı ve fevkalade bir tonla adeta gelmiş geçmiş her şeyin özünü açıklayacaktı. İki adam kol kola yürüyor, Nietzsche'den duyacağı sözleri bekleyen Breuer ileriye doğru bakıyordu. 

"Josef, düşüncelerinizi netleştirmeye çalışın. Şöyle bir düşünce deneyi yapalım! Diyelim ki bir cin karşınıza çıkıverdi ve size, yaşamınızı; şu anda yaşamakta olduğunuz ve geçmişte yaşadığınız yaşamınızı bir kez daha yaşayacağınızı, hatta sayısız kereler yaşayacağınızı söyledi; öyle ki yaşamınızdaki her acı, her neşe ve sözlere sığmayacak küçük büyük her şey birer birer yine başınıza gelecek, hem de aynı sırayla... Hatta bu rüzgâr, şu ağaçlar ve şu kaygan yol, hatta mezarlık ve korku, hatta siz ve benim kol kola yürüyüp bu sözleri mırıldandığımız şu hassas an, hepsi yinelenecek... Ne olurdu?"

Breuer sesini çıkarmadı. Nietzsche devam etti: "Düşünün ki varoluşun ebedî kum saati defalarca tersine, bir daha tersine çevrilip duruyor. Her seferinde siz de, ben de, içindeki her zerre de sürekli tersine çevriliyoruz."

Breuer onu anlamak için gayret gösterdi. "Peki bu fantezi nasıl?.."

"Bu, fanteziden öte bir şey," diye ısrar etti Nietzsche. "Bir düşünce deneyinden de fazla bir şey. Siz yalnızca benim sözlerime kulak verin! Geri kalan her şeye kapatın kendinizi! Sonsuzluğu düşünün. Arkanıza bakın, geçmişin sonsuzluklarına baktığınızı hayal edin. Zaman ezeli; zaman sonsuza dek geriye uzanıyorsa, olabilecek her şey, zaten daha önce olmuş şeyler değil midir? Şu anda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değil midir? Burada yürüyen her neyse, bu yoldan daha önce geçmiş olmalı, değil mi? Bu zaman sonsuzluğunda her şey önceden geçmiş ise Josef, içinde bulunduğumuz şu an bu ağaç dallarının arasında fısıldaşmamıza ne diyeceksiniz? Bu da daha önce olmuş bir şey değil midir? Sonsuza dek geri uzanabilen zaman, sonsuza dek ileriye doğru da uzanmaz mı? Şu anda, her anda, her şeyi bir daha, bir daha yaşıyor olmuyor muyuz?"

Nietzsche susup Breuer'in mesajı almasına fırsat verdi. Daha öğlen saatleriydi, ama hava kararmıştı. Hafif hafif kar serpiştirmeye başladı. Uzaktan arabayla Fischmann'ın silüeti belirdi. 

Kliniğe geri dönerken iki adam konuşmalarının bir değerlendirmesini yaptılar. Nietzsche, bu yaptığını düşünce deneyi olarak adlandırmasına karşın, ebedî yinelemenin bilimsel olarak da kanıtlanabileceğini öne sürüyordu. Breuer Nietzsche'nin kanıtlarından kuşkuluydu; çünkü bu kanıtlar iki metafizik ilkeye dayanıyordu: Zamanın sonsuz olması ve gücün (evrenin temel maddesi) sonlu olması. Nietzsche'nin iddiasına göre dünyanın potansiyel durumlarının sınırlı sayısı ve geçen zaman miktarı göz önüne alınırsa, olası bütün durumlar olmuş olan durumlardı; ve şimdiki durum bir yinelemeydi; ve aynı şekilde o an'ı doğuran da, o andan kaynaklanan da, geçmişe doğru geriye, geleceğe doğru ileriye uzanan yinelemelerdi. 

Breuer'in şaşkınlığı artıyordu. "Tamamen rastgele meydana gelen olaylar sonucu şu yaşadığımız an'ın daha önce de oluştuğunu söylemek istiyorsunuz?"

"Zamanın hep var olduğunu, sonsuza dek geriye uzandığını düşünün. Böyle sonsuz bir zamanda, dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri, sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyor mu?"

"Büyük bir zar oyunu gibi mi?"

"Aynen! Varoluşun zar oyunu!"

Breuer, Nietzsche'nin ebedî yinelemeye ilişkin kozmolojik kanıtlamasını sorgulamaya devam etti. Nietzsche her soruya cevap vermesine karşın, sonunda sabrı taştı ve ellerini kaldırdı. 

"Josef, defalarca benden somut yardımda bulunmamı istediniz. Konunun dışına çıkmamamızı, sizi değiştirecek bir şeyler vermemi benden kaç kez rica ettiniz. İşte şimdi, ricanızı yerine getiriyorum, ama siz ayrıntılarla uğraşarak asıl noktayı kaçırıyorsunuz. Beni dinleyin, dostum size şimdiye kadar söylediğim en önemli şey bu olacak; bu düşüncenin size sahip olmasına izin verin; o zaman ben de bunun sizi sonsuza dek değiştireceğine söz veririm!"

Breuer etkilenmemişti. "Ama kanıtı olmayan bir şeye nasıl inanabilirim? Durup dururken kendimi buna inandıramam. Ben dini, başka bir dinin kucağına atlamak için mi bıraktım?"

"Bunun kanıtı son derece karmaşıktır. Hâlâ bitmiş değil ve yılların çalışmasını alacak. Şimdi ise, konuşmamızın sonucunda, kozmolojik kanıtlamayla uğraştığım zamanın boşa gittiğini düşünüyorum; belki ötekiler de sizin gibi buna takılıp kalacaklar. Belki onlar da kanıtlamanın çapraşıklığına dalıp gidecek ve önemli olan noktayı göz ardı edecekler, ebedî yinelemenin psikolojik sonuçlarını göremeyecekler."

Breuer bir şey söylemedi. Arabanın penceresinden dışarı bakıyor ve ağır ağır başını iki yana sallıyordu.

"Başka türlü anlatayım, " diye devam etti Nietzsche. "Ebedî yinelemenin muhtemel olduğunu kabul edemez misiniz? Hayır, durun, buna bile ihtiyacım yok! Bunun mümkün olduğunu, yalnızca mümkün olduğunu söylememiz yeterli. Ebedî lanetlenme masalından çok daha mümkün ve çok daha kolay kanıtlanabilir bir şey olduğu kesin! Bunun mümkün olduğunu düşünürseniz ne kaybedersiniz ki? Bir bahiste 'Nietzsche'nin tuttuğu taraf' olarak düşünün."

Breuer başıyla onayladı.

"O halde, sizden ebedî hayatınızın ne anlama geldiğini düşünmenizi isteyeceğim; soyut anlamda değil, bugün için, en somut anlamıyla!"

"Yani demek istediğiniz," dedi Breuer, "yaptığım her eylem, yaşadığım her acı bu sonsuz döngü içinde yine mi yaşanacak?"

"Evet, ebedî yinelemenin anlamı şudur: Bir eylemi yapmayı seçtiğinizde, o eylemi sonsuza dek tekrar tekrar yapmayı da kendi arzunuzla seçmiş oluyorsunuz. Bu, yapmadığınız bütün eylemler, ölü doğan düşünceler, kaçındığınız tercihler için de geçerli. Yaşanmamış o yaşam, sonsuza dek içinizde kabaracak ve sonsuza dek yaşanmamış kalacak. Vicdanınız dinlemediğiniz o sesi, sonsuza dek haykıracak."

Breuer'in başı dönmeye başladı; bunları dinlemek çok zordu. Nietzsche'nin ağzından çıkan her sözcükle inip kalkan devasa bıyığına konsantre olmaya çalışıyordu. Ağzı ve dudakları tamamen kılların altında kaldığı için, çıkacak sözcüğü tahmin etmek imkansızdı. Zaman zaman Nietzsche'yle göz göze geliyor, ama bakışlarının keskinliği yüzünden gözlerini ondan kaçırıp etli, ama güçlü burnuna ya da bıyığı kadar heybetli kaşlarına bakıyordu. 

Sonunda Breuer bir soru sormaya yeltendi: "Yani, anladığım kadarıyla, ebedî yineleme, bir tür ölümsüzlük de vaat ediyor?"

"Hayır!" Nietzsche hiddetlenmişti. "Ben, gelecekteki başka bir tür yaşam için bu yaşamın asla değiştirilmemesi, bastırılmaması gerektiğini öğretiyorum. Ölümsüz olan bu yaşamdır, bu andır. Ölümden sonra yaşam yoktur, bu yaşamın varması gereken bir hedef, kıyamet günü yargıları yoktur. Bu an sonsuza dek varlığını sürdürür ve tek seyirci siz, yalnızca sizsiniz."

Breuer'e bir titreme geldi. Nietzsche'nin ürpertici sözlerinin anlamı belirginleştikçe o karşı koymayı bırakmış, tuhaf bir konsantrasyona girmişti.

"İşte böyle Josef, bir daha söylüyorum, bu düşüncenin size sahip olmasına izin verin. Şimdi size bir sorum olacak: Bu fikirden nefret mi ediyorsunuz? Yoksa hoşunuza mı gidiyor?"

"Nefret ediyorum!" Breuer neredeyse haykırmıştı. "Sonsuza dek, yaşamadığım duygusuyla, hiç özgürlük tatmadığım yaşam fikri, içime dehşet salıyor."

"O halde," diye öğütledi Nietzsche, "bu fikri sevecek şekilde yaşayın!"

"Şu anda hoşuma giden tek şey Friedrich, başkalarına karşı ödevlerimin hepsini yerine getirmiş olmam."

"Ödev mi? Ödevleriniz, koşulsuz özgürlük arayışınız ve kendinize olan sevginizin yerine geçebilecek kadar önemli mi? Siz kendi kendinize erişemediyseniz, 'görev' dediğiniz şey, sırf kendinizi büyütmek için kullandığınız kılıftan başka bir şey değildir."

Breuer Nietzsche'nin fikirlerini çürütmek için son bir kez daha gücünü topladı. "Başkalarına karşı sorumlu olduğumuz ödev diye bir şey var ve ben ödevlerimi yerine getirdim. En azından bu noktada inandığım şeylerden cesaret alabiliyorum."

"İnançlarınızı değiştirme cesaretinizin olması bundan iyidir Josef, çok daha iyidir. Görev ve sadakat sahte görüntülerdir, arkasına saklanılan perdelerdir. Kendini özgür kılma kutsal bir hayır demektir, ödeve bile."

Breuer korkmuş bir halde Nietzsche'ye bakıyordu.

"Siz, kendiniz olmak istiyorsunuz," diye devam etti Nietzsche. "Bunu bana kaç kez söylediğinizi duydum! Kaç kere özgürlüğü hiç tanımadığınızdan yakındınız. Sizin iyiliğiniz, ödeviniz, sadakatiniz; bunlar sizi hapseden duvarlar. Bu küçük erdemler sizi yok edecekler. Kendi kötülüğünüzü tanımak zorundasınız. Kısmen özgür olunamaz: İçgüdüleriniz, özgürlük özleminiz; odada kapalı tutulan vahşi köpekleriniz; hepsi de özgürleşmek için feryat ediyorlar. İyi dinleyin, hâlâ duyamıyor musunuz onları?"

...
Nietzsche Ağladığında, Irvin Yalom, sf 304-309.

~

Her ne ki onu işlerken ölüm sana kerâhetsiz ve nefretsiz dost görünürse işte o amel, sana dosttur.

Mesnevî, 12261. beyit. 
Çeviri: Tâhir-ül Mevlevî. Kırkambar Kitaplığı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder