Loading

7 Nisan 2012 Cumartesi

"Din" Kelimesi

Din Kelimesinin Bazı Kullanımları

Din sosyolojisi, dinin muhtemel evrenselliği, "sivil" boyutları gibi dinle ilgili konuları ele almadaki büyük zorluklardan biri, dinin bir "şey" olmayışıdır. Bana göre din farklı, genellikle birbiri ile çelişen en azından bir düzine anlama sahip ve bu anlamlar ne yazık ki her zaman literatürde ayırt edilmemektedir. "Din" kelimesini kullanabileceğimiz bazı yolları ve bu kullanımların arkasında ne olduğunu düşündüğümü belirtmeliyim. Bu kullanımların her biri yeterince meşrudur -dini istediğimiz tarzda tanımlamakta serbestiz- ancak yaptığımız bu tanımlamayı yeterince detaylı olarak açıklamalıyız. Birçok bilim adamı zihinlerinde birkaç muğlak ama farklı tanıma sahiptir ve yanlış bilinç oluşturacak bir tarzda bu kullanımları birbirine karıştırırlar. Ben ayrı ayrı din tanımlarını numaralandırarak ileriki sayfalarda dt (din tanımı)-1dt-2, şeklinde atıfta bulunacağım.

1. Rasyonel olmayan bir uğraş olarak din : Bu tanımlamanın olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Teologlara göre bu tanım dinin bağlılık, teveccüh, aşkınlık, satori ve benzeri gibi varoluşun rasyonel olmayan ancak geçerli olan yönleri ile ilgilenmesi anlamındadır. Pozitivistlere göre ise bu, dinin geçerli olmayan bir bilgi olduğu anlamındadır. Din ancak duygusallık içinde bulunan insanlar için "anlamlı" olabilir, ama gerçek bir biliş değildir.

Bu kullanış genellikle kamuoyuna yansır. Birçok insan sezgiyle büyüsel voodoo'nun bir tür din olduğunu, ama ilkel olduğunu ve mitsel tanrı ve tanrıçaların kesinlikle dinsel olduğunu, ama gerçek olmadıklarını söyleyecektir. Ayrıca yogilerin, azizlerin ve bilgelerin yaptıklarının da dinsel olduğunu söyleyeceklerdir. Peki bilim-rasyonellik? Tabiî ki bunlar dinsel değildir. Bu genel kullanım dinin bütün evrelerde varlığını sürdüren birşey olmaktan çok, muayyen evrelerde özellikle de rasyonel-bilimsel olmayan evrelerde varolan birşey olduğunu söyler. Eğer dindar iseniz bu tanım sizin din içinde gelişebileceğiniz, eğer dinin aleyhinde iseniz dinle sağlanacak gelişmeden daha fazla gelişeceğiniz anlamına gelir. Her iki durum da rasyonel değildir, en azından akıldan başka bir boyutta oluşan veya böyle bir boyuta ait olan bir şey.

2. Son derece anlamlı veya bütünleştirici uğraş olarak din : Bu kullanım dinin belli rasyonel olmayan boyutlarda veya evrelerde gerçekleşen, ancak muayyen bir evrede özel bir işlevsel aktivite; anlamı, dayanışmayı arayan bir aktivite olan bir şey olduğunu söyler. Bana göre bu kullanım gerçekte her evrenin mânâyı arayıcını; anlamı, gerçeği, bütünlüğü, istikrarı ve özne-nesne ilişkilerini araştırmayı yansıtır. Daha önce gördüğümüz gibi, mânâ aktarımı "dinsel" veya "seküler" olup olmadığına bakmaksızın yapısal organizasyonun her evresinde gerçekleşir; bu tanımlamaya göre mânâ aktarımı dinseldir.

Bu kullanım da kamuoyuna yansır. Bu sebeple başlangıçta mit, azizler, bilgeler ve benzerleri için dinsel, ama bilim için dinsel değildir diyen tipik bir kimse dahi "Bilim Einstein'in dini idi" dediğinizde ne kastettiğinizi genellikle tam olarak anlayacaktır. Star Trek (Yıldız Savaşları) düşkünleri "Mantığın Spock'un dini olduğunu" söylerler. Burada tamamen rasyonel çabaların dahi dinsel olduğu söylenir çünkü bana göre bütün evreler gibi bu çabalar kendi aşamalarına mahsus mânâyı araştırma içindedir ve üst veya alt, dinî veya seküler hangi evrede olursa olsun bu mana arayışı tabiî olarak din şeklinde anlaşılır.

Dt-1 ve dt-2'nin her ikisinin de, kabul edilebilir olmalarına rağmen biraz birbirinden farklı, hatta zıt olduklarına ve hangisini kastettiğimizi belirtmezsek bazı paradoksların ve yanlış sonuçların oluşacağına dikkat ediniz. Örneğin dt-1 seküler dini reddeder, dt-2 seküler dini de içerir; dt-1 bilimin din olduğunu reddeder, dt-2 ise bilimin din olduğunu (veya olabileceğini) söyler. Her ikisi de kabul edilebilir; ancak eğer her "din" kelimesinin arkasında farklı fonksiyonların olduğunu anlarsak. Çoğu zaman kamuoyu bu anlamların her ikisini de ayrıştırmaksızın kullandığı için sahte bir paradoks oluşacaktır. Bir kimse "Bay Jones kiliseye gitmez; o dine inanmaz -onun dini paradır" diyebilir.

3. Bir ölümsüzlük tasarısı olarak din : Daha önce sunduğumuz teknik anlamında kullanılmaktadır ve fazla açıklamaya ihtiyaç yoktur. Buradaki düşünce basitçe dinin temelde güvensizliği/endişeyi hafifletmek için üretilmiş arzulu, koruyucu, telafi edici bir inanç olduğudur. Bu anlam genellikle teolojiye uygulanır ancak Becker'in Marksizmin Sovyetlerin dini olduğunu söylemesi gibi, rasyonel ve seküler çabalar için de kullanılır. Burada sadece mânâ arayışı (dt-2) anlamında değil, ölümü-reddetme, yadsıma anlamındadır da. Daha önce gördüğümüz gibi, herhangi bir evrede varolabilir ve basitçe bu evrenin aslında var olan tabudan kaçınmasını yansıtır. Bu özel fonksiyonda mitin çocuksu benlik için ve büyünün bebeksi benlik için yaptığı şeyin aynısını bilim rasyonel benlik için yapar -bir inanç sistemi sağlayarak sonluluk endişesi ve kaçınılmaz ölümlülüğü gizlemeye yardım eder. Bu özellikle "bilim adamları" için doğru gözükür, yani bilim adamlarının dini bilimin kendisi (mânâ dini) olacaktır (dt-2). Bilim adamlarının herhangi bir tehdit karşısında rasyonel dünya görüşlerini çığırtkanlık yapan bir fundamentalist vaiz gibi ölümsüzlük ümidiyle koruyacaklarını saptamıştım. (Nihaî evre hariç) her evre zorunlu savunma yapılarının parçası olarak birtakım ölümsüzlük tasarıları oluşturma eğilimindedir ve dinin bu kullanımı bu özel fonksiyonu açıklar (bu tanımı kullananların çoğu dinin başka tanımlarını kabul etmeseler dahi).

4. Evrimsel gelişim olarak din : Bu tanım, bütün evrimin ve tarihin giderek benliğin kendini gerçekleştirdiği veya ruhun ruh olarak ruha geri dönüşü ile yabancılaşmanın üstesinden geldiği bir süreç olduğunu savunan sofistike bir kavramdır. Hegel ve Aurobindo'nun yaklaşımları bu tanımlamaya girer. Bu anlamda din dönüştürücü dürtü için gerekli bir kavramdır. Burada dinsel dürtü muayyen bir evrede (dt-2) anlamı, bütünlüğü, mânayı veya gerçeği arayış anlamında değil fakat mana-gerçekliğin daha üst yapılarına tedricen ulaşmak için bu muayyen evreyi terk etme, onu sona erdirme ve sonunda Tanrı ile, Tanrı'da bütünleşme anlamındadır.

5. Saplantı/geridönüş olarak din : Bu kullanımı daha önce ele almıştık; burada söylemeye ihtiyaç duyduğumuz şey bu tanımın dt-1'den farkının sadece daha spesifik ve her zaman aşağılayıcı oluşudur. Din rasyonel olmayan değil, rasyonel öncesidir ve bu tanım alternatif tanımlara yer bırakmaz. Bu standart primitivasyon teorisidir: Din çocuksu illüzyon, büyü, mittir.

6. Zahirî din : Bu tanım genellikle bir öğretinin ve pratiğin daha üst, içsel-batınî ve/veya gelişmiş yönlerine sahip bir dinin daha alt, dışsal-zahirî ve/veya hazırlık yönlerine işaret eder. Batınî tecrübe ve adaptasyona hazırlık olarak inancı desteklemek için kullanılan bir inanç sistemi şeklindedir (batınî tecrübe ve adaptasyon tanımlaması için 6. bölüme bakınız). Eğer bir din batınî boyuttan yoksun ise, bu dine bütünü ile dışsal-zahirî olarak atıfta bulunulur.

7. Batınî (ezoterik) din : Bu tanım, mistik tecrübe ile sonuçlanması, en azından bunu amaçlaması şartı ile dinsel pratiğin daha üst, içsel ve/veya gelişmiş yönlerine işaret eder.

(Bundan sonraki iki tanım için bazı ön açıklamalar yapmamız gerekir. Bir yazar dini tanımladığında, otomatik olarak "daha çok geçerli" veya "daha az geçerli" din gibi birtakım kriterler oluşturur. Çünkü dinin fonksiyonu bir kere belirlenince, her zaman (bu fonksiyon açısından) iyi ya da kötü örnekler olacaktır. Burada "daha iyi veya daha kötü" olma özelliği yazarın daha önce dine yüklediği anlama göredir. Eğer dt-1 (rasyonel olmayan boyut veya alan, buradaki anlamıyla daha üst alan anlamına gelir) kullanılırsa, o zaman geçerli din veya daha çok geçerli din, otantik, muğlak veya açık olarak daha üst alan veya evrelerle temasa geçmek anlamına gelir. Öte yandan (herhangi bir evrede mânâyı arayış olarak din anlamındaki) dt-2 kullanılırsa, o zaman geçerli veya daha çok geçerli din; muayyen bir evreyi tecrübe etmek anlamında değil fakat bir kimsenin bulunduğu evrede doğru mânâyı bulması anlamındadır. Bunlar "geçerlilik" kavramının tamamen farklı iki anlamıdır ve literatürde nadiren bilinen kronik bir semantik probleme sebep olur. Bu sebeple başka alternatif olmadığı için geçerliliğin bu iki anlamını açıklamak için iki ayrı kelime -otantik ve meşru- kullanmak zorunda kaldım.)

8. Meşru (legitimate) din : Bu herşeyden önce aktarmayı (translation) geçerli kılan dindir, bunu da genellikle "iyi mânâ" sağlayarak ve tabudan kaçınmaya yardım ederek; yani bir taraftan anlam üniteleri sağlayarak diğer taraftan ölümsüzlük sembolleri sağlayarak gerçekleştirir. Eğer bir yazar (açık veya kapalı olarak) muayyen bir dünya görüşünün veya evrenin anlamlı bir bütünlüğü olarak dini tanımlarsa (dt-2) o zaman daha çok birleştirici bir din (kendi dünya görüşü veya evresi içinde) yazar tarafından daha çok geçerli bir din olduğu şeklinde tanımlanır. Bu örneklerde, genelde dt-2'ye atıfta bulunduğumuz için (dinin) daha çok geçerli formlarına meşru veya "iyi mânâ" dini olarak işaret etmekteyiz.

Cari olan mânâ ve ölümsüzlük sembollerinin birleştirme ve savunma işlevlerini görmede başarısız olmaları durumunda meşruiyet krizi ortaya çıkar. Meşruiyet krizi, mitik-zahirî dinin alt evrelerinde gerçekleşebilir (örneğin Papa'nın insanın yeniden üremesi üzerine yaklaşımı (encyclicals) modası geçmiş Thomascı/Aristocu biyoloji nosyonuna dayandığından birçok insanın nazarında meşruiyetini kaybetmiştir), rasyonel-seküler dinin orta evrelerinde (örneğin bir dünya görüşü olarak Newton'un paradigması meşruiyetini kaybetmiştir) ve mistik dinin üst evreleri (örneğin Mahayana Budizmi Hindistan'da meşruiyetini yitirdi ve onun yerini Shankara'nın Vedanta'sı aldı) gibi evrelerde gerçekleşebilir. Her örnekte de dt-2'deki fonksiyonu açısından din yeterince anlamlı bütünlük ve yeterli ölümsüzlük gücü sağlamada başarısız olmakta ve bu sebeple meşruiyetini veya aktarımı gerçekleştirme kapasitesini yitirmektedir.

"Meşruiyet derecesi" herhangi bir evrede bütünlüğün, anlamın-değerin, iyi mânânın, fonksiyonu kolaylaştırmanın, tabudan kaçınmanın ve benzerinin nispî derecesine işaret eder. Bu yatay bir ölçektir; "daha çok meşruiyet" bir evrede daha fazla bütünleyicilik-anlamlılık demektir.

9. Otantik din : Bu, daha çok dinsel olduğu düşünülen muayyen bir boyut-evreye dönüşümü geçerli kılan dine işaret eder. Bir yazar (kapalı veya açık olarak) dini, varoluşun muayyen bir boyut-evresi olarak tanımladığında (dt-1), o zaman bu boyutla, bu evreyle daha fazla bağlantılı olan din yazar tarafından daha geçerli olarak tanımlanacaktır. Bu örneklerde "otantik" veya "daha otantik" kelimesini "daha geçerli" anlamında kullandım.

Mevcut dünya görüşü (veya din) daha üst bir evreye mahsus görüşün meydan okuyuşu ile karşılaşınca otantiklik krizi ortaya çıkar. Bu kriz, yeni ve daha üst bir evre ortaya çıkmaya başladığında ve meşruiyet kazandığında her evrede gerçekleşebilecek bir tutumdur. Yeni dünya görüşü dönüştürücü güce sahiptir ve eski dünya görüşüne sadece meşruiyeti açısından değil, otantikliği açısından da meydan okur.

"Otantiklik derecesi" belli bir din (veya dünya görüşü) tarafından sağlanan gerçek dönüşümün nispî derecesine işaret eder. Bu dikey bir ölçektir, "daha çok otantik" olma daha üst bir evreye ulaşmaya daha fazla muktedir olma anlamına gelir.

Elbette ki bir yazar temelde dinsel veya daha üst alanın yapısını açıklamakta serbesttir. Bana göre bu alan yapısal organizasyonun ve ilişkisel alışverişin psişik, ince kavrayışa ilişkin, nedensel ve nihaî üst evrelerinden oluşur. Buna göre otantik din, bu alanlardan sağlam sahih bir doğuşa ve bu alanlara nihaî adaptasyona götüren her türlü teori ve pratiktir (daha anlaşılır olması için nedensel dinin ince kavrayış dininden, bunun da psişik dinden daha otantik olduğunu söyleyebiliriz). "Otantiklik derecesi"ni, daha yumuşak bir anlamda, genel olarak gelişim yapılaşmasının derecesi anlamında kullanacağım (örneğin, mit büyüden, akıl mitten, sezgi akıldan daha otantiktir). Bununla birlikte kendiliğinden otantik dinlere atıfta bulunduğum zaman, bunlar süper-bilinç sınırında veya ötesindeki yapılaşma derecesine ulaşmış olanlardır (psişik veya daha üst evreler gibi). Bu sebeple, büyü, mit ve akıl meşru din olabilirler (genellikle olurlar) ve nadiren yüksek tecrübeler vasıtası ile otantik dinsel içgörüşü-sezgiyi ifade ederler (bkz, 6. Bölüm). Bununla birlikte her durumda da, bana göre tamamen rasyonel olup özellikle rasyonel-öncesi olmayan, her zaman ve bariz şekilde trans-rasyonel olan otantik dinsel içbakışın kaynağıdırlar.

Çok genel anlamıyla herhangi bir dinin (veya dünya görüşünün) geçerlilik derecesine iki farklı, bağımsız değişken ölçekte karar verilebilir: meşruiyet derecesi (yatay ölçek; muayyen bir evrenin potansiyel kapasitesine karşı ölçülen aktarım düzgünlüğü ve bütünlüğü) ve otantiklik derecesi (dikey ölçek; dönüşümle sağlanan hiyerarşik yapılaşmanın derecesi ile ölçülen dönüştürücü gücün derecesi). Örneğin bu sebeple, büyünün bütün potansiyeli ile (bazı paleolitik toplumlarda), mitin bütün potansiyeli ile (Bronz çağı toplumlarında) meşruiyete sahip olduğu kadar meşru olduğu durumlar vardır; ancak mit daha otantiktir (yapısal organizasyonun daha üst evresini temsil eder). Eğer meşruiyet ölçeğimiz 1'den 10'a kadarsa (muayyen bir evrenin bütünleştirici-mânâ potansiyelini kullanma derecesi) ve otantiklik ölçeğimiz de 1'den 10'a kadarsa (Şekil 2'de verilen yapılaşmanın on evresini temsil eder), bu durumda oranlama sıra ile (10,4) ve (10,5) şeklinde olacaktır. Konu ile ilgili daha yaygın örnekler verebiliriz:

Maoizm oldukça yüksek bir meşruiyet derecesine sahip olmakla birlikte vasat bir otantiklik derecesine sahiptir. Geniş halk yığınlarını birleştirmesi, toplumsal dayanışma ve bir anlam-değer ölçüsü sağlaması ve bir sonu olmayan, asla yok olmayacak halk devriminin oluşturduğu ölümsüzlük ideolojisi sağlayarak tabudan kaçınmayı temin etmesi açısından meşru bir dindir (veya dünya görüşüdür) (8-9 oranında bir meşruiyet). Bununla birlikte çok fazla otantik değildir, çünkü sadece mitik-rasyonel alanlara münhasır kalır veya sadece bu alanlarda bir adaptasyonu sunar (5-6 oranlı otantiklik derecesi); burada Maoizmin Tanrı'da bütünleşme ve O'na adaptasyon süper-bilincini üretmediğini söyleyebiliriz. Bu sebeple Maoizmin meşruiyet ve otantiklik derecesi (8-9, 5-6)'dır. (Günümüzde Maoizmin Çin'de meşruiyetini kaybettiğine dikkat ediniz; "kültürel devrim" ve sonuçları yukarıda tanımlandığı şekli ile tam anlamıyla bir meşruiyet krizidir). Öte yandan Sovyet Marksizm-Leninizmi de aynı sebeplerden dolayı Maoizm kadar (5-6) otantiktir (psişik, ince kavrayışlı veya nedensel dönüşümü üretememiştir), ancak en iyi zamanlarda dahi Maoizmden daha düşük bir meşruiyet derecesine (5-6) sahiptir çünkü mânâsı ve ölümsüzlük sembolleri büyük ölçüde desteklerle ayakta kalmıştır. Bu şekilde daha çok veya az meşruiyet/otantiklik (8-9, 5-6) ve gayrimeşru/otantik olmayan (4-5, 5-6) örnekler olabilir. (Amerikan-Protestan kapitalizmine karşı belki önyargılı olabilecek kanaatimi de belirtmeliyim. Bana göre Amerikan "sivil dini" -dışsal-zahirî, Protestan, İncil'e ait mitler ve ulusalcı ölümsüzlük sembollerinin bir karışımı- temelde Maoizmin meşruiyet ve otantiklik derecesine sahiptir. Bu sivil dinin 1960'larda karşılaştığı meşruiyet krizi 7. Bölümde ele alınacak).

Otantik olup da meşru olmayan örnekler ise oldukça boldur: Mahayana Budizmi Hindistan'da sona erdiğinde temel prensipleri nedensel evreye ait pratikte hala devam ettiğinden (9-10), otantik olmamasından dolayı değil, başka bir sebeple meşruluğunu yitirmiştir. Bu sebep şudur: Vedanta Hinduizmi Shankara vasıtasıyla kendini yeniden üreterek ve daha fazla tarihsel bir yerleşmişliği iddia ettiği için uygulayıcı ve sempatizanları ile daha fazla meşruluk kazanmıştır. Benzer şekilde Vedanta da mükemmel bir nedensel-otantik dindir, ancak Amerika'da hiçbir zaman yaygınlık kazanamayacağı anlaşılmaktadır ve bu sebeple buradaki derecesi (1-2, 9-10) gibi birşeydir. Esasen Batıda batınî manevî prensipler ve inançlar ne kadar otantik olduğuna bakmaksızın hiçbir zaman çok fazla meşruiyet kazanmamıştır (Eckhart, el-Hallac, Giordano, İsa Mesih'in batınî nedensel mesajına tanıklık gibi).

Hem meşru, hem de otantik dinlere örnek olarak T'ang Çin'i döneminde Ch'an (Zen) Budizmi; Gaudapada ve Shankara döneminden yoğun İngiliz işgaline kadar geçen zamanda Vedanta Hinduizmi veya Padmasambhava'dan Mao Tze Dung'a kadar geçen zaman diliminde Tibet'te Vajrayana gösterilebilir. Hepsi de (8-9, 9-10) dolayında meşruiyet ve otantiklik derecesine sahiptir.

"Din" kelimesinin yukarıdaki dokuz (veya daha fazla) kullanımının her biri kendilerine mahsus uygun alanlara sahiptir -bazı "dinsel" ifadeler saplantı/geridönüş, bazıları ölümsüzlük tasarıları, bazıları mânâ sağlayıcısı, bazıları meşru, bazıları da otantik olabilir. Ancak hangi kullanımı kastettiğimizi açıkça belirtmeye dikkat etmeliyiz. Aksi durumda "Dinsel dürtüler evrenseldir", "Bütün dinler bazı iç yapılarda mevcuttur" gibi ifadeler en iyi açıdan tamamen anlamsız, en kötü açıdan son derece yanıltıcıdırlar. 


Transandantal Sosyoloji, Ken Wilber, İnsan Yayınları. Sf 71-80..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder