Spinoza'nın 29-31 yaşları arasında (1661-1663) yaşadığı Rijnsburg'daki ev
~
BÖLÜM 11
AMSTERDAM - 1656
Ertesi akşam van den Enden akademide Clara Maria'nın özenli Latince alıştırması babası tarafından kesildi. Kızına resmî bir şekilde selam verdi ve “Araya girdiğim için kusura bakmayın, Matmazel van den Enden” dedi, “ama Bay Spinoza’yla konuşmam lazım”. Bento’ya dönerek, “Lütfen bir saat içinde büyük odaya gelip, Yunanca dersine katılın.” dedi.
“Aristoteles ve Epikür’ün bazı metinlerini tartışacağız. Yunancanız halen başlangıç seviyesinde olsa da bu iki beyefendinin size söyleyecek önemli şeyleri var.” Dirk’e dönüp, “Maalesef artık tıp fakültesinde zorunlu olmadığı için,” dedi. “Yunancayla pek ilgilenmediğinizi biliyorum ama bu tartışmanın bazı yönleri hastalarla gelecekte yapacağınız çalışmalar için faydalı olabilir.”
Van den Enden yine resmî bir şekilde kızına selam verdi: “Matmazel, izninizle şimdi aradan çekiliyorum, Latince alıştırmalarınıza devam edebilirsiniz.”
Clara Maria Cicero’dan metinler okumaya devam etti, Bento ve Dirk de sırayla bunları Flemenkçe'ye çevirdi. Maria, Cicero’yu dinlemektense “multa”, “pater” ve “puer”deki ve hepsinden de güzeli “praestantissimum”daki m ve p’leri telaffuz ederken Clara Maria’nın dudaklarının büründüğü leziz hareketlere takılıp kalmış olan Bento’nun dikkatini toparlamak için cetvelini defalarca masaya vurdu.
“Bugün aklınız nerede, Bento Spinoza?” dedi Clara Maria, on üç yaşındaki, armut şekilli aşırı sevimli yüzünü gerip, haşin bir şekilde kaş çatmak için kendini zorlayarak.
“Pardon, bir an için dalıp gitmişim, Bayan van den Enden.”
“Babamın Yunanca seminerini düşünüyorsunuzdur hiç şüphesiz?”
“Hiç şüphesiz.” diye gerçeği gizledi, babadan çok daha fazla kızını düşünen Bento. Ayrıca birkaç saat önce Jacob’un sarf ettiği, onun yalnız, yalıtılmış bir adam olmaya yazgılı olduğunu öngören öfkeli sözler de aklından çıkmıyordu. Jacob’un beyni yıkanmıştı, zihni kapalıydı ve birçok konuda yanılıyordu ama şu konuda haklıydı: Bento’nun gelecekte bir karısı, ailesi ya da cemaati olmayacaktı. Aklı ona amacının özgürlük olması gerektiğini ve Batınî Yahudi cemaatinin sınırlarından kurtarma mücadelesinin, bu sınırların yerine bir eş ve ailenin kelepçelerini koyarsa, gülünç olacağını söylemişti. Tek gayesi düşünme, inceleme ve zihninde yankılanan sağır edici düşünceleri kayda geçirme özgürlüğüydü. Ama ilgisini Clara Maria’nın tatlı dudaklarından söküp almak o kadar, ah o kadar zordu ki.