Loading

29 Haziran 2011 Çarşamba

Bilinçlilik Tayfı ve Barındırdığı Dünya Görüşleri


Edith Zundel: Son bir soru daha. Bilinçlilik tayfının her seviyesinin, kendi içinde bir dünya görüşü barındırdığını söylediniz. Ne demek istediğinizi kısaca açıklayabilir misiniz?

Ken Wilber: Temel fikir şu: Eğer siz, sadece belirli bir seviyenin kognitif yapılarına sahip olsaydınız, dünya nasıl bir yer olurdu? Sırasıyla, bu dokuz seviyeye ait dünya görüşleri şöyle adlandırılmıştır; arkaik, büyüsel, mitik-rasyonel, varoluşsal, ruhsal, gizli ve nedensel. Şimdi bunlara kısaca değineceğim.

Eğer sadece birinci seviyedeki yapılara sahip olsaydınız, dünya ayrışmamış bir yer olarak gözükürdü; bir çeşit mistik ortaklaşma, global birleşim ve adülaite dünyasıyla karşı karşıya kalırdınız.

İkinci seviyenin ortaya çıkması ve imgelerin erken dönem sembollerle birlikte yetkinleşmeye başlaması ile birlikte, kişi dünyadan ayrılmaya başlar ama hâlâ, yarı-bileşik durumda dünyaya bağlıdır ve bundan ötürü, büyüsel bir algılayışla, sadece düşünerek ya da bir şeyleri isteyerek dünyayı etkileyebileceğini sanır. Voodoo, bu duruma iyi bir örnektir. Eğer sana dair bir imge oluşturup bu imgeye bir iğne batırırsam, bunun seni gerçek anlamda yaralayacağına inanırım. Bu inanış, imge ve imgenin nesnesinin birbirinden ayrıştırılmamış olması üzeredir. Bu dünya görüşüne “büyüsel” adı verilir.

Üçüncü seviyede ise, öz ve öteki birbirinden tamamen ayrılır ve böylece büyüsel inançların yerini, mitik inançlar alır. Artık, büyüsel inanışta olduğu gibi etrafımdaki dünyayı yönetemiyorumdur ama eğer Tanrı’yı nasıl memnun edebileceğimi bilirsem, Tanrı bunu, benim yerime yapabilir. Eğer kişisel isteklerimin yerine gelmesini istiyorsam, Tanrı’ya yönelmeli ve O’na ibadet etmeliyim ve eğer bunu yaparsam Tanrı benim yanımda olur ve doğanın kendi kanunları üzere olan gidişatı mucizeler aracılığıyla değiştirir. Bu, mitik dünya görüşüdür.

Konsantre operasyonlara ya da ritüellere dair kapasitesiyle birlikte dördüncü seviye ortaya çıkınca ben, ibadetlerimin her zaman karşılık bulmadığını fark ederim; daha sonra da, mitik bir şekilde devreye girip bana yardımcı olabilecek tanrıları memnun etmek için, doğayı manipüle etmeye çalışırım. İbadetlerime, Tanrı’nın inayetine nail olabilmek için dikkatlice tasarlanmış ritüeller eklerim. Tarihsel olarak, bu safhada ortaya çıkan temel ritüel, insan kurban etmektir. Campbell’in de belirttiği gibi, dünya üzerindeki her uygarlık, gelişimin bu safhasında, bu aynı ritüel tarafından kuşatılmıştı. Bu korkunç olduğu kadar, bunun ardında yatan düşünüş biçimi de, basit bir mitten çok daha karmaşık ve çok daha girifttir. İşte bu yüzden buna mitik-rasyonel adı verilir.

Formel-operasyonel düşüncenin, yani, beşinci seviyenin ortaya çıkmasıyla birlikte, benim egoik kaprislerime hizmet eden kişisel Tanrı inancımın muhtemelen doğru olmadığını fark ederim; buna dair güvenilir bir kanıt yoktur ve bu bana güvenebileceğim bir süreklilik sunamamaktadır. Eğer doğadan bir şey istiyorsam -örneğin, yiyecek- ibadeti, ritüelleri, insan kurban etme ritüelini bir kenara bırakıp, doğrudan doğanın kendisine yönelirim. Varsayımsal tümdengelime ait -yani, bilimsel- uslamlama ile doğrudan, ihtiyacım olan şeyin ardına düşerim. Bu büyük bir ilerlemedir ama bunun da kötü yönleri vardır. Dünya, materyal parçalardan oluşan, anlamsız, değersiz bir koleksiyon gibi gözükmeye başlar. Bu, rasyonel dünya görüşüdür; buna genellikle bilimsel materyalizm denir.

Vizyon-mantık yani, altıncı seviye ortaya çıkınca, cennette ve dünyada benim rasyonel felsefeye dayanan tezahürümün ötesine geçen, çok daha fazla şey olduğunu görürüm. Bedenin bütünlenmesiyle birlikte dünya, eğer Berman’ın deyimini kullanacak olursak, “yeniden büyülenir”. Bu, hümanistik-varoluşsal dünya görüşüdür.

Yedinci seviye, yani ruhsal seviye ortaya çıktığında, cennette ve yeryüzünde “gerçekten” benim tezahürümün ötesine geçen birçok şey olduğunu fark etmeye başlarım. yüzeysel görüngünün ardında yatan Kutsallığı hissetmeye başlarım ve Kutsallıkla ilişkiye geçerim -mitik bir inanç olarak değil ama içsel bir deneyim olarak. Bu genel anlamda, “ruhsal” dünya görüşüdür.

Gizli seviyede ise, Kutsal’a dair doğrudan bir bilgiye sahip olurum ve onunla kurulan bir birliğe ulaşırım. ama Tanrı ve ruhun birbirinden ayrı iki ontolojik mevcudiyet bulduğu bilinci taşımaya devam ederim. Bu “gizli” dünya görüşüdür -bir ruh ve bir de transpersonel Tanrı vardır ama bu ikisi gizli bir şekilde birbirinden ayrılmıştır.

Nedensel seviyede ise, bu ayrılık ortadan kalkar ve kişi, Ulu Kimliğin ayırdına varır. Bu, nedensel dünya görüşüdür; ‘tat twam asi’nin dünya görüşü, sen Bu’sundur. Her şeyle uyum içerisinde olup, kendi özelinde bir şey olmayan düalite ötesi, saltık Tin.

EZ: Şimdi, kitaplarınızda neden, dini geçersiz kılmaya dair birçok girişimde bulunmuş olan modern rasyonalite yükselişinin, aslında kendi içinde tinsel bir hareket olduğuna dair düşüncenizi koruduğunuzu anlayabiliyorum.

KW: Evet, öyle gözüküyor ki din sosyolojisi uzmanları arasında, bu iddiayı sürdüren tek kişi benim. Kanımca, bu akademisyenler, tüm bilinçlilik tayfına dair ayrıntılı bir harita çıkarmış değiller. Bu durumda, bu kişiler doğal olarak, modern rasyonalite yükselişini ve bilimi lanetliyorlar, çünkü modern rasyonalite, mitik ve büyüsel dünya görüşlerini aşıp, onları temellerinden söküyor. Bundan ötürü, birçok akademisyen, bilimin genel anlamda tinselliği, bütün dinleri öldürdüğünü düşünüyorlar, çünkü onlar mistik dini çok iyi anlayabilmiş değiller ve bu yüzden, “gerçek” dinin hüküm sürdüğünü düşündükleri eski mitik günlerin, bilim öncesi, rasyonalite öncesi günlerin hasretini çekiyorlar. Ama mistizm transrasyoneldir ve bu yüzden, bizim kolektif geçmişimizde değil, kolektif geleceğimizde gizlidir. Aurobindo ve Teilhard de Chardin’in de fark ettiği gibi, mistizm geriye doğru değil, ileriye doğru giden evrimsel bir şeydir. Ve bence, bilim bizi çocukluk ve yetişkinlik dönemindeki, tine dair kavrayışlarımızdan ve prerasyonel kavrayışlardan kurtarır ve böylece, gelişimin üst safhalarına ait transrasyonel içgörü ve mistik ya da tefekkürî gelişimin transpersonel safhaları için bir zemin hazırlamış olur. Bilim bizi, büyüsel ve mitik olandan, ruhsal ve gizli olana zemin hazırlamak için kurtarır. Bu anlamda bilim (ve rasyonalite) gerçek tinsel olgunluğa giden yolda atılmış, çok ilerletici ve çok gerekli bir adımdır.

Ve bu, birçok büyük fizikçinin neden mistizme yöneldiğini açıklayan bir şeydir. Bu, doğal bir evliliktir. Dışsal dünya bilimi, içsel dünya bilimi ile birleşmiştir. Bu, Doğu ve Batı’nın gerçek anlamda buluşmasıdır.

EZ: Bu bitirmek için çok iyi bir nokta.


Kaynak: Ken Wilber, "Merhamet ve Metanet", sf 238-241.
Edith Zundel'in Ken Wilber ile yaptığı "Psikoterapi ve Tinsellik" konulu röportajın son kısmı