Loading

4 Ekim 2011 Salı

"Değer"lendirme

Bir kişi ile kişi ilişkisinde değerlendirene doğrudan doğruya verilen, karşısındaki kişinin bir davranışıdır, bir hareketi veya bir sözüdür. 

Karanlıkta bir şimşektir bu. Gözleri uzağı görmeye alışkınsa, karşı kıyıda belki bir dağ tepesi seçebilir kişi. Ancak, bu bir tek dağ mı, yoksa sıradağlardan biri mi, çorak bir dağ mı, yoksa çam ağaçlarıyla kaplı, bunu bir şimşekte göremez. Ama aynı yerde durup, sabır ya da inatla aynı yöne uzun süre baktığında, fırtınalar kopup şimşekler çaktıkça, günün birinde karşı kıyının haritasını çizecek duruma gelebilir. Ve gün gelebilir ki, yeni bir şimşek çaktığında, oralarda o anda yuvarlanan bir kayayı seçebilecek duruma gelir.

Kişi ile kişi ilişkisinde bir eylemi, bir tutumu doğru değerlendirebilmenin, değerlendirilen eylem ya da tutum bakımından koşulları, o eylemin içinde yapıldığı gerçeklik koşullarını yeterince bilmek ve eylemi yapan kişiyi yeterince tanımaktır. 'Eylemin içinde yapıldığı gerçeklik koşulları'yla kastettiğim, eylemin içinde oluştuğu olay ve kişinin o andaki koşulları (bu olayla ilgisi, biopsişik durumu, vb) dır. 'Kişiyi tanımak'la, kişinin bilme ve yaşantı olanaklarını ve neleri "değerli" olarak kabul ettiğini bilmeyi kastediyorum. Bu, bilinçli bir uyanıklığın ürünüdür. Yıllar yılı bir kişinin üzerinde uyanık gözler tutmanın, onu kritik durumlarda ve ilişkilerde görmüş ve bunlar üzerinde kafa yormuş -kafa yormaya lâyık görmüş- olmanın ürünü. 'Yeterince' sözüyle de, bu koşulları ile kişinin değerli olarak kabul ettikleri arasında bulunan ilgiyi kurabilecek derecede bunlar hakkında bilgi sahibi olmayı anlıyorum. 

Bu bilgiler, değerlendirene, davranıştan arka planına, o belirli eylemin oluşturucularına gidebilmeyi sağlar. Bu bilgilere sahip olma ise, bir eylemi doğru değerlendirebilmenin gerekli ama yeterli olmayan -yalnızca değerlendirilen eylem bakımından- koşullarıdır. Yeterli olmamasının nedeni, bir kişinin, eylemini ne koşullar içinde yaptığını bilmek bir dereceye kadar kolay olduğu halde, onun kişi olarak olanaklarını bilmenin, değerlendirenle ilgili bazı koşulların da yerine gelmesine bağlı olmasındandır.

Bu nokta bizi "kişi ile kişi ilişkisinde doğru bir değerlendirmeyi kim yapabilir?" sorusuyla ve doğru değerlendirmenin olanaklılığı -gerçekleşebilirliği- sorusuyla karşı karşıya getiriyor. 

Bir etik ilişkide bir davranış, saçaklı bir düğümden çıkan bir ipucudur. Diğer iplerden hangisinin bu ucun devamı olduğunu anlamak için, düğüme sabırsızlanmadan bakan gözler, aynı zamanda becerikli parmaklar gerekli: ayrıntılardaki farkları görebilen gözler ve en sıkı düğümü hafifçe gevşetmeye alışkın parmaklar. 

Kişi ile kişi ilişkisinde bir eylemi doğru değerlendiren bakımından koşulları, kişinin keskin bilme yeteneklerine sahip olması ve değerlendirme konusunda kendi kendine ya da bir başkasının yol göstericiliğiyle eğitim görmüş olmasıdır. Böyle bir değerlendirme, değerlendirenin çeşitli yalın ya da karmaşık yaşantı olanaklarını bilmesini, ana dğer sorunlarıyla hesaplaşmış olmasını ve bu donatımla karşı karşıya olduğu eyleme bakmasını gerektirir. 

Bir kişinin doğal bilme yeteneklerinin geliştirilmesi, genel temel eğitimiyle ilgilidir. Etik değerlendirme ve değerler konusunda eğitim görmesiyse, insan ilişkileriyle ilgili deneyim kazanması demektir. Bu deneyimin kaynaklarından biri, kişinin, kendisinin ve yakınlarının insanlarla ilişkileri üzerinde, teorilerden hareket etmeden, kafa yormasıdır: insanların insanlarla ilişkilerinde peşini bırakmaması, kendisine ayrıcalık tanımadan ama kandırmadan da kendini didiklemesi -kendine bakması ve soru sorması, sorduğu soruları da, kendini kandırma korkusu içinde olmadan kandırmaksızın yanıtlaması- gibi. Başka bir kaynağı ise, kişilerarası ilişkileri temelleriyle birlikte anlatan yapıtların uyanık gözlerle okunmasıdır. Çünkü değerler bilgisinin, doğrudan doğruya kaynağını bulduğu yer, yaşanan insanlararası ilişkilerdir; dolaylılarından biri de, bunları anlatan yapıtlar. 

Keskin bilme yetenekleri ve yaşantı olanaklarının zengin bir bilgisi, etik bir ilişkide eylemin anlaşılmasını; değer sorunlarına ilişkin bilgisiyse, değerlendirmenin diğer iki adımının gerçekleştirebilmesini sağlar.

Doğru değerlendirme söz konusu olunca, bu iki adım, aynı şeye -eylemin değerine- iki ayrı bakımdan bir bakmadır. Değere ve değerlere ilişkin (doğru) bilgiyle donanmış kişi, diğer koşullar yerine gelip karşısında bulunduğu kişinin eylemini anladığı anda, bu eylemin o durumdaki diğer eylem olanakları arasında insan için neyi ifade ettiğini -insanın değerleriyle ve etik değerlerle ilgisini- de görür; bilgisel dile getirilişiyle de, değerini değerlendirir. Bu neyi ifade eden, eylemin değeridir: bu değerin insanın değeri ve etik değerler bakımından özelliği, yani o durumda o eylemin bu değer ve değerler açısından ifade ettiği şey, o eylemi değerli kılar ya da kılmaz. İnsanın değeri ve etik değerlerin bilgisiyle donanmış kişinin, eylem bakımından gerekli koşullar yerine geldiği zaman, diğer insanlardan farklı olarak bir eylemde gördüğü de budur. 

Böyle bir kişi, bu koşullar yerine gelmeyince susmasını bilen, hangi değerlendirmelerinde yanılabileceğini bilen vemuhakkak bir şeyi yapması gerekiyorsa -ve ne yazık ki, yaşarken çok defa gerekiyor- alçak gönüllülük ya da haddini bilirlik gösterisi yapmaksızın, eyleminin dayandığı değerlendirmenin yalnızca bir "izlenim" olduğunu ekleyen kişidir. Diğerleri, bilmemenin güvenliği içinde, kuşku duymadan, yargılarda bulunurlar. Değerlendirmeleri çoğu kez bir değer atfetme, arada sırada da, -değer atfetme için doğrudan doğruya bir neden olmadığı yerde- bir değer biçmedir.

~

Demek oluyor ki, kişi ile kişi ilişkisinde hem değerlendirenle hem değerlendirilenle ilgili koşullar yerine geldiğinde, doğru değerlendirmeler yapılabilir. 
...
~

İoanna Kuçuradi, "Etik" kitabı, 20-23. sayfalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder