Loading

7 Ocak 2012 Cumartesi

Dedikodu

DEDİKODU ÜZERİNE



Soru: Dedikodunun kendini açığa çıkarma, özellikle başkalarını bana ifşa etme konusunda değerli bir yeri vardır. Cidden, dedikoduyu varolanı keşfetmenin bir yolu olarak neden kullanmıyoruz? Sırf yüzyıllardır kınanıyor diye "dedikodu" kelimesini duyunca ürpermiyorum. 

Krishnamurti: Neden dedikodu yaparız acaba? Başkalarını bize ifşa ettiği için değil. Başkaları niye bize ifşa edilsin ki? Başkaları hakkında neden bir şeyler bilmek istiyorsunuz? Başkalarına duyulan bu olağanüstü ilgi niye? Öncelikle, neden dedikodu yaparız? Dedikodu bir huzursuzluk biçimidir, değil mi? Endişe gibi, huzursuz bir zihnin belirtisidir. Başkalarına karışmaya, başkalarının ne yaptığını, ne dediğini bilmeye duyulan bu arzu niye? Dedikodu yapan zihin çok yüzeysel bir zihindir, değil mi? Yanlış yönlenmiş meraklı bir zihin. Soruyu soran onun başkalarıyla -başkalarının yaptıklarıyla, düşünceleriyle, görüşleriyle- ilgilenmesiyle onların kendisine ifşa edileceğini sanıyor gibi. Ama kendimizi bilmezsek başkalarını bilebilir miyiz? Kendi düşünce şeklimizi, kendi davranış şeklimizi, kendi hareket biçimimizi bilmezsek başkalarını yargılayabilir miyiz? Başkalarının ne düşündüğünü, hissettiğini ve ne hakkında dedikodu yaptığını öğrenmeye duyulan bu arzu bir kaçış değil midir aslında? Kendimizden kaçmanın bir yolunu sunmaz mı? İçinde başkalarının hayatlarına karışma arzusunu da barındırmaz mı? Başkalarının hayatlarıyla uğraşmadan, başkalarının hayatlarına karışmadan da kendi hayatımız yeterince zor, yeterince karmaşık, yeterince acı dolu değil midir? Öyle dedikoducu, zalim ve çirkin bir şekilde başkaları hakkında düşünecek zaman var mıdır? Bunu neden yaparız? Biliyorsunuz, bunu herkes yapar. Hemen hemen herkes başkaları hakkında dedikodu yapar. Niye?

Bence öncelikle kendi düşünce ve eylem sürecimizle yeterince ilgilenmediğimiz için başkaları hakkında dedikodu yaparız Başkalarının ne yaptığını görmek ve nazikçe söylemek gerekirse başkalarını taklit etmek isteriz. Genellikle başkalarını kınamak için dedikodu yaparız ama bunu hoşgörülü bir şekilde genişletecek olursak, belki de başkalarını taklit etmek için dedikodu yaparız. Neden başkalarını taklit etmek isteriz? Bütün bunlar bizdeki olağanüstü sığlığa işaret etmez mi? Heyecan arayan ve onu bulmak için kendisinin dışına çıkan bir zihin körelmiş bir zihindir.Başka bir deyişle, dedikodu kendimizi kaptırdığımız bir histir, değil mi? Farklı bir his olabilir ama o heyecan, aklı dağıtacak bir şey bulma isteği hep mevcuttur. İnsan bu meseleye gerçekten derinlemesine eğilirse, kendisine geri döner, bu da aslında olağanüstü sığ olduğunu ve başkaları hakkında konuşarak dışarıda bir heyecan aradığını gösterir. Bir daha birileri hakkında dedikodu yaparken kendinizi yakalayın; eğer farkına varırsanız, size kendiniz hakkında çok şey gösterecektir. Sadece başkaları hakkında meraklı olduğunuzu söyleyerek olayı örtbas etmeyin. Dedikodu huzursuzluğa, bir heyecan hissine, sığlığa, insanlara duyulan ve dedikoduyla hib ilgisi olmayan gerçek ve derin bir ilginin eksikliğine işaret eder. 


Sonraki sorun dedikoduyu nasıl durduracağımız. Sonraki soru budur, değil mi? Dedikodu yaptığınızın farkına varınca, nasıl bırakırsınız? Bir alışkanlık, günden güne devam eden çirkin bir şey haline gelmişse, onu nasıl durdurursunuz? Bu soru söz konusu olur mu? Dedikodu yaptığınızı bildiğiniz zaman, dedikodu yaptığınızın ve içerdiği her şeyin farkında olduğunuzda, o zaman kendinize, "Bunu nasıl durdururum?" der misiniz? Dedikodu yaptığınızın farkına vardığınız an dedikodu kendiliğinden durmaz mı zaten? "Nasıl" sorusu söz konusu bile olmaz. "Nasıl" sorusu ancak farkında olmadığınız zaman ortaya çıkar; dedikosu da farkındalık noksanlığını işaret eder. Bir daha dedikodu yaptığınızda bunu deneyin ve neden bahsettiğinizin farkına varınca, dilinizin ölçüsünü kaçırdığınızın farkına varınca nasıl çabuk, nasıl anında dedikoduya son verdiğinizi görün. Durdurmak için iradenizin harekete geçmesi gerekmez. Tüm gereken ne dediğinizin farkında, bilincinde olmak ve içinde saklı olan anlamları görmektir. Dedikoduyu kınamak ya da haklı çıkarmak zorunda değilsiniz. Farkında olun, dedikodu yapmaya ne kadar çabuk son verdiğinizi göreceksiniz; çünkü o kendi kendine kişinin hareket yollarını, davranışını, düşünce kalıbını ortaya çıkarır; bu açığa çıkmada kişi kendini keşfeder ki bu başkaları hakkında, ne yaptıkları, ne düşündükleri, nasıl davrandıkları hakkında dedikodu yapmaktan çok daha önemlidir. 

Günlük gazeteleri okuyan çoğumuz dedikoduyla doluyuz; küresel dedikoduyla. Bütün bunların hepsi kendimizden, kendi önemsizliğimizden, kendi çirkinliğimizden kaçıştır. Dünya meselelerine karşı yüzeysel bir ilgi yoluyla çok daha akıllı olduğumuzu ve kendi yaşamlarımızla uğraşmaya daha muktedir olduğumuzu düşünürüz. Bütün bunlar, elbette ki, kendimizden kaçıştır, değil mi? İçimiz bomboş ve sığ; kendimizden çok korkuyoruz. İçsel anlamda o kadar fakiriz ki dedikodu zengin bir eğlence biçimi, kendimizden kaçış rolü oynuyor. İçimizdeki bu boşluğu bilgiyle, dini törenlerle, dedikoduyla, grup toplantılarıyla -sayısız kaçış yoluyla- doldurmaya çalışıyoruz, böylece olmakta olanın anlaşılması değil, kaçışlar önem kazanıyor. Olmakta olanı anlamak dikkat gerektirir; insanın boş olduğunu, acı içinde olduğunu anlaması, kaçış değil, muazzam bir dikkat gerektirir ama çoğumuz bu kaçışları seviyoruz çünkü onlar çok daha tatmin edici, çok daha zevkli. Aynı zamanda, eğer kendimizi olduğumuz gibi görürsek, kendimizle uğraşmak çok zor olur; karşı karşıya olduğumuz sorunlardan biri de budur. Ne yapacağımızı bilemeyiz. Ben boş olduğumu, kederli olduğumu, acı çektiğimi bildiğimde ne yapacağımı, bununla nasıl başa çıkacağımı bilemem. Bu yüzden insan her türlü kaçışa başvurur. 

Soru şudur: Ne yapılacak? Tabii ki kaçamayacağımız açıktır, bu çok saçma ve çocukçadır. Peki kendinizle olduğunuz gibi yüzleştiğinizde ne yapacaksınız? İlk önce, olduğunuz gibi kalmanız mümkün müdür? Bu son derece zahmetlidir çünkü zihin açıklama, kınama, tanımlama arar. Eğer bunlardan birini yapmazsa, olduğu gibi devam ederse, o zaman bu birşeyi kabul etmek gibi olur. Eğer ben esmer olduğumu kabul edersem, konu orada kapanır; ama daha açık bir renge dönüşmeyi arzu ediyorsam, o zaman sorun çıkar. Varolanı kabul etmek en zor şeydir; kişi ancak kaçış olmadığında yapabilir. Kınama ve haklı çıkarma kaçışın farklı biçimleridir. Dolayısıyla, kişi birinin niye dedikodu yaptığını anlarsa ve zalimliği ve içindeki her şeyle birlikte bunun saçmalığının farkına varırsa, o zaman kişi olduğu şeyle baş başa kalır; ve biz ya onu yok etmek ya da başka bir şeye dönüştürmek için ona yaklaşırız. Eğer bunların hiçbirini yapmaz ve tamamen onunla birlikte olarak, anlama niyetiyle ona yaklaşırsak, o zaman onun artık ürktüğümüz şey olmadığını görürüz. o zaman varlanı değiştirmek de mümkün olur.

Jiddu Krishnamurti
sf 215-218, "İlk ve Son Özgürlük"..

Resim: Norman Rockwell, "Gossip"..